Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

27 Mayıs darbesi sadece, söylenegeldiği gibi meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı ordunun tepkisini ifade etmekle kalmamıştı; bizzat ordu içinde de muazzam bir karmaşanın doğmasına yol açmış, efsanevi disiplin ve hiyerarşik nizam altüst olmuş, darbeden sonra yönetimi sahiplenen MBK, orduda düzeni yeniden sağlamak amacıyla 235 civarında general ve beş bine yakın subayı emekliye ayırmıştı. Bu tasfiye 31 Mart 1909 isyanından sonra yapılan tenkisatın ardından Türk ordusunun geçirdiği en mühim personel operasyonu olarak tarihe geçmiştir.

'Seçimler bilindiği gibi sonuçlanınca milli iradenin tam olarak gerçekleşmediği inancına varmıştık.'

Şu cümleyi bugün bir komedyenin ağzından duysanız gülmekten yere düşebilirsiniz ama bundan kırk küsur sene önce bu cümle komik değil, son derece ciddi ve dramatik etki uyandırıyordu. Cümle Talat Aydemir'e ait ama anlamı itibariyle şahsi ve hususi psikolojiyi aksettiren bir cümle değil; söylendiği tarihte bu cümlenin anlamını ciddiye alanların sayısı tahminlerin çok üstündeydi.

Albay Talat Aydemir, 27 Mayıs darbesi esnasında yurtdışında görevli olduğu için darbe sonrası dönemde gölgede kalmış ve darbenin nihai neticelerine ulaşmadığı düşüncesiyle 22 Şubat 1962'de askerî öğrencileri silahlandırarak yeni bir darbe teşebbüsünde bulunmuştu. Halkın ve ordunun desteklemediği bu darbe teşebbüsü İsmet İnönü'nün koalisyon hükümeti tarafından bastırıldıysa da Aydemir garip bir ısrarla, 21 Mayıs 1963'te bir darbeye daha kalkıştı, yine bastırıldı ve bu defa affedilmeyerek idam edildi.

Yeniden o cümleye dönelim: Albay Aydemir 15 Ekim 1961'de yapılan genel seçimleri kasdediyor. 27 Mayıs darbesinden sonra yapılan ilk genel seçimdi bu. Çift meclisli 600 üyeli parlamentoda CHP, Senato üyeleri de dâhil ancak 209 sandalye kazanabilmişti. Geride kalan 391 üyelik, İsmet İnönü'nün damadı, meşhur gazeteci Metin Toker'in tâbiri ile "27 Mayıs'a karşı güçlerin egemenliğinde" bulunuyordu; kısacası seçmenler bu davranışlarıyla 27 Mayıs'ı tasvib etmediklerini göstermişlerdi. Talat Aydemir'in "milli irade tam olarak gerçekleşmedi" tesbiti, bu hadiseyi imâ ediyor.

Bizde 27 Mayıs meselesi, genellikle tarihî evveliyatından ve uzantılarından bağımsız olarak ele alınır ve değerlendirilir. Oysa ki 27 Mayıs'ın olumsuz anlamını daha da ağırlaştıran ve karartan olaylar dizisi, 15 Kasım 1960 tarihinde 14'ler hadisesi, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerinde tekrarlanan darbe teşebbüsleridir.

Bu darbeler hakkında tatminkar derecede hatıra ve inceleme yayınlanmış olmasına rağmen anlamı aynı tatminkârlık derecesinde belirginleşmemiş, bu hadiseler 27 Mayıs darbesinin ardçı sarsıntısı neviinden sayılarak gölgede kalmıştır. Bu darbe sadece, söylenegeldiği gibi meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı ordunun tepkisini ifade etmekle kalmamıştı; bizzat ordu içinde de muazzam bir karmaşanın doğmasına yol açmış, efsanevi disiplin ve hiyerarşik nizam altüst olmuş, darbeden sonra yönetimi sahiplenen MBK, orduda düzeni yeniden sağlamak amacıyla 235 civarında general ve beş bine yakın subayı emekliye ayırmıştı. Bu tasfiye 31 Mart 1909 isyanından sonra yapılan tenkisatın ardından Türk ordusunun geçirdiği en mühim personel operasyonu olarak tarihe geçmiştir. Albay Aydemir'in birbirini takib eden iki darbe teşebbüsünden sonra darbeye âlet edilen Kara Harp Okulu öğrencilerinin de orduyla ilişiği kesilmişti. Türk Silahlı Kuvvetlerinde bu yüzden 1963 çıkışlı subay bulunmadığı söylenir. Bu çerçevede 27 Mayıs'ın sadece DP iktidarına karşı bir silahlı kalkışma ve tasfiye hareketi teşkil etmediği, ordu içinde de hayli derin ve kapsamlı bir kadro değişikliğine yol açtığı hatırlanmalıdır. 15 Kasım 1960'da darbeyi gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi üyelerinden 14 kişinin bir geceyarısı operasyonu ile enterne edilerek yurtdışına sürgüne gönderilmeleri hadisesi bile o dönemde işlerin nasıl çığırından çıktığını gösterir. Darbenin yapıldığı 27 Mayıs tarihinden o güne ancak altı ay geçmeden darbeci kadronun birbirine karşı tasfiye hazırlığına girişmesi, siyasetin genel tabiatına uygun olmakla birlikte TSK teamülleri bakımından inanılması güç bir ayrıntı teşkil ediyor.

27 Mayıs'ı takib eden iki darbe teşebbüsünün ayrıntılarından çıkarılacak genel sonuçların en önemlisi, subay kademesindeki ordu mensuplarının vahim derecede politize oldukları ve özellikle 63 tasfiyesine kadar geçen üç yıllık dönemde hayret uyandıracak şekilde küçük gruplaşmalara bölünerek mesleki disiplinden uzaklaşmalarıdır. 27 Mayıs ve ertesindeki dönemin, Türk tarihinin genel seyri içinde ancak olmaması gereken vahim bir parantez, en hafif tabiriyle bir dizi talihsizlikler silsilesi olarak kabullenilmesi gerekiyor. Halbuki 27 Mayıs 1960 darbesini sanki pek matah ve hayırhah bir hadise imiş gibi algılayan ve propaganda eden zümreler hâlâ mevcut. Bu devir, bütün kötü intibâ ve hâtıraları ile asla yüceltilmemeli, meşru gösterilmeye kalkışılmamalıdır çünkü 27 Mayıs'ın en büyük fenalığı, sanılanın aksine DP iktidarına değil, Türk Silahlı Kuvvetlerine dokunmuştu. O devirle ilgili hâtıra kitaplarında subayların birbirine silah çekmesi veya birbirlerinin aleyhinde bulunması, "vaka-i adiye" sayılacak derece sıradan ve sık karşılaşılan olaylardandır. Türk ordusu 27 Mayıs'ta büyük bir travma geçirmiş ve darbenin menfi tesirlerinden uzun süre kurtulamamıştır. O derece ki, 12 Eylül 1980 darbesinin mimarları, işte bu yüzden daha sonraları 27 Mayıs'ta düşülen hataları tekrarlamadıkları için kendileriyle gurur duyabilmişlerdi!

27 Mayıs sadece DP iktidarını devirmekle kalmadı, vicdanları da tahrib etti; bu ağır sarsıntı altında kalan ve bir türlü doğrulamayan kurumların başında yüksek öğretimimiz ve akademisyenlerimiz gelir. Türkiye'de akademik geleneklerin bir türlü bağımsız ve bükülmez bir karakter kazanamayışında, 27 Mayıs'ın ertesi günü hukukçu profesörlerden oluşan bir heyetin darbeyi meşrulaştıran meşhur açıklamasının büyük ezikliği vardır.

Başta da ifade edildiği gibi kamuoyu, daha 1961 seçimlerinde darbeyi tasvib etmediğini göstermiş, 1965 seçimlerinde ise DP çizgisinde yürüdüğünü söylemekten çekinmeyen Adalet Partisi'ni tek başına iktidara getirmişti. 27 Mayıs, DP çizgisini tasfiye edemedi ama o büyük hengâmenin altında, Ordu, CHP muhalefeti, Üniversite, Basın gibi daha ciddi müesseseler kalmıştır.

AKLINIZDA BULUNSUN: Bir Divan Şiiri Albümü Ve Klasik Türkçe'nin Ses Tınısı

Konya Büyükşehir Belediyesi bir kitap/albüm yayınladı. "Bir Safâ Bahşedelim" isimli eser, Klasik Türk şiirinden seçme eserleri konu ediniyor. Önsöz ve izah faslından sonra kitap kısmında 25 seçme klasik şiir, tezhipli bir kompozisyona yerleştirilmiş ve karşı sayfaya şiirin açıklaması verilmiş. Albümde ise Dr. Mustafa Çıpan'ın sesiyle klasik müzik refakatinde şiirler seslendiriliyor.

İskender Pala, Divan şiirine dair ilgi çekici, sevdirici ve izah edici yayınlarıyla hayli zamandır fedâkâr bir serdengeçti gibi faaliyet gösteriyor ve böylece özellikle gençliğimiz klasik şiirle bir nebze olsun temas imkânı bulabiliyorlar. Dr. Mustafa Çıpan'ın derlediği ve seslendirdiği bu albüm/kitap ise klasik şiirin ses değerlerini hissettirmek konusunda benim gördüğüm ilk çalışmadır ve sırf bu vasfından ötürü dahi alkışlanmayı hak ediyor. Zira klasik şiirimiz bugün neredeyse tamamen bir metin sûretinde görünüyor; onun ses değerleri hakkında öğrenebileceklerimiz, edebiyat öğretmenlerinin arûz ve telâffuz kabiliyeti ile sınırlı kalıyor ve bu haliyle klasik Türkçe'nin ses ve telâffuz değerlerinin artık unutulmasını andırır bir kaderi paylaşıyor. Bu açıdan "Bir Safa Bahşedelim" isimli albüm kitabın hayırlı ve bereketli bir çığır açmasını temenni ediyor, klasik değerlerimize verdiği kıymetle dikkat çeken Konya Büyükşehir Belediyesi'nin şahsında bütün emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.