31 Mart: Ne kutla, ne de unut!

Şu meşhur, "31 Mart'ı kutlamışlar da haberimiz olmamış" haberi fos çıktı; fakülte yetkilileri hadiseyi tekzib ettiler. Kaldı ki böyle bir haberin 15 gün uykuda kaldıktan sonra birden hatırlanıvermesi de dikkat çekiciydi.

İlk duyduğumda, "vay canına yahu" diye düşündüm, "demek bu ülkede tarih okuyan, bazı tarihlerde yıldönümü tertipleyecek kadar tarihi ciddiye alan öğrenciler var!" Demek bazı öğrenciler 31 Mart hadisesinin ayrıntılarını okumuş, ve nasıl yorumladılar ise orada yâd edilmeye değer şeyler fark etmiş?

Kaldı ki bugüne kadar cereyan eden onca mürtecî gösteri ve eylemde 31 Mart'ın hatırlanmaması da ayrıca pek ilginçtir.

Bu bakımdan öğrencileri takdir ettiğimizi var sayalım lâkin yine de mühim bir sakatlık görünüyor bu kutlama haberinde: 31 Mart Vak'ası, Rûmi tarih itibariyle 31 Mart 1325 tarihinde cereyan etmişti; bu tarih günümüzdeki takvime göre 13 Nisan 1909'a tekabül ediyor. Tarih bilinci bu kadar yüksek çocukların (veya haber fabrikatörlerinin) bu ayrıntıyı bilmeleri gerekmez miydi?

Haber yalanlandı; peki, günün birinde böyle bir hadisenin cereyan etme ihtimali yok mudur? Pekâlâ mümkündür; hele, haber doğru kabul edilerek mangalda kül bırakmayan nice köşe yazısı yayınlandıktan sonra aklıevvelin biri, seneye böyle bir gariplik tertiplemeye kalkışabilir; burası Türkiye çünkü. Yanlış yönlendirilen din ve mukaddesat gayretlerinin ne türlü çirkinliklere yol açtığını gayet iyi hatırlarız.

Tam bu noktada farazi bir hukuk problemi ortaya çıkıyor; diyelim ki partilerimizden birisi Hürriyet ve İ'tilaf Fırkası'nın kuruluş yıldönümünde bir kutlama programı düzenledi; müeyyidesi nedir? Diyelim bir başka kuruluş Halaskâr Zabitan hareketini tebcil için veya şu meşhur Bâbıâli baskınını yâd etmek için (fantazi kabul etmeyiniz; günümüzde Bâbıâli baskınını yapanların kafa yapısını devam ettiren pek çok "yarı sivil" örgüt faaliyet gösteriyor) bir anma günü tertipledi; ne yapılır? Kanunun suç saydığı fiilleri övmek bir başka suçtur, âmennâ fakat, her tarihî hadise hakkında (lehte veya aleyhte) kanun veya mahkeme hükmü nereden bulunur? 31 Mart Vak'ası'nı, örfi idare mahkemesi kovuşturmuştu; ol mahkemenin hükmü berdevam mıdır; eğer öyle ise Nemrud Mustafa Divan-ı Harbi'nin kararlarına da meşruluk atfedecek miyiz?

Bu haber, tam "bir ok attım kebab oldu" mahiyetini taşıyor!

Haberin doğru olmaması yürek ferahlatıcıdır: 31 Mart Vak'ası kutlanması gereken bir hadise değildir; bilakis üzerinde derin derin düşünülmesi, döne döne kafa yorulması gereken bir fitnenin sembolüdür. Okul kitaplarına uluorta yazılageldiği haliyle tamı tamına bir irticâ ayaklanması şeklinde nitelenemeyecek kadar karmaşık, aradan geçen bir asra rağmen hâlâ gerçek failleri ve sebebi ortaya konulamamış bir siyasi çatışmadır ve bu çatışmada Osmanlı ordusu ikiye bölünüp Taksim'deki Taşkışla civarında vuruşmuştur. 31 Mart bu haliyle bir iç harp manzarası dahi gösterir. Bazı isyancıların olay esnasında dini bir retorik kullanmalarına rağmen bu fitneyi, dini değil siyasi mahiyette algılanmak icab eder; isyanı başlatan Avcı Taburlarının kimlerden ve hangi maksatla talimat aldıkları bugüne kadar aydınlatılamadığı gibi hadise esnasında İstanbul'un yüksek rütbeli ulemâsı isyanı kınamışlardır.

Madem söz açıldı fikrimi söyleyim: 31 Mart hadisesini kutlamak çok berbat bir fikirdir ama unutmak anlamında değil; aksine hadiseyi en geniş şekliyle tahlil etmek farz-ı ayın derecesindedir. Bu isyandan sonra Osmanlı ordusu gündelik siyasetin içine daha çok bulaşmak zorunda kalmış, İttihat ve Terakki Cemiyeti ise bütün siyasi muhaliflerini bertaraf etmek fırsatını ele geçirmişti. "Kim kârlı çıktı?" hesabıyla yapılacak bir 31 Mart analizi pek şaşırtıcı sonuçlar doğurabilir.


Kaynak (Arşiv)