Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bugun yasadiklarimiz, olduresiye bir hirs ve inhimakle yemek yedikten sonra tiksiracak mecali bile kalmayan bir oburun karninin ustune yatip uykuya dalmasiyla zihnine ususen kabuslari andiriyor; tarih adeta bizimle istihza mi ediyor?

Gecenlerde bir dostumla telefon sohbeti yaparken ne kadar karamsar konustugunu fark ettim; dikkatimi ona hatirlatinca, "karamsarlik sizin yazilarinizdan bize sirayet ediyor" dedi; tereddude kapildim ve dusundum: Felaket tellalligi yaparak etrafa umitsizlik yaymak da suphesiz bir tarzdir; en azindan kehanetlerden biri veya birkaci vuku bulursa, "ben soylemistim" diye gururlanmaya ve yazarin nefsini ibra etmesine imkan verir. Olup biteni dogru yorumlamak cehdinde bizi infiale surukleyen sey, basimiza gelenlerin gercek bir problem olmaktan ziyade yonetici cihaz tarafindan dayatilan sun'i ayriksiliklar olmasi. Problemlerin altinda ezildigimiz icin degil, aslinda var olmayan "karabasan gundemleri"ni tartismaya mecbur birakildigimiz icin infial gosteriyoruz. Yonetici cihaz, mesela "uretimsizlik, mesleksizlik, yetersiz egitim" gibi problemlerin altina elini sokmuyor; bunun yerine aylardan beri ordu-siyaset iliskilerini, ara rejim ihtilaflarini, basortusu meselesini tartisiyoruz; "avara" kasnaktayiz. Gercek problemlerimiz ne rejimin sekli ile ilgili, ne de ideolojik bir tabiata sahip.

Yetersiz egitimden bahsettik; dikkat ediniz "egitimsizlik"ten degil. Evlatlarimizi oyalayip mesgul edecek olcude bir egitim sureci isliyor; ama verdigimiz egitimin kalitesi, "keske hic olmasa" dedirtecek olcude, evlatlarimizi "yari cahillik" derekesine dusurmekten baska ise yaramiyor. Memleketin sagcisi da solcusu da, laikcisi, muhafazakari da tehlikenin farkinda; iktidar seckinleri, evlatlarini duz devlet okullarina mahkum etmemek icin olaganustu gayret ve masraflari goze aliyorlar. Turkiye, bu muazzam problemini -cok degil- on senelik bir vade icinde cozebilecek guce sahip; ama biz onun yerine, universitede okuyan genclerin diledigi kiyafetle fakultelerine giremeyecegi uzerinde kabusu andirir bir bogazlasmanin icindeyiz. Toplam uretimimiz cok dusuk; kaynaklarimiz israf ediliyor; insanimiz, dogru durust bir meslege sahip olmamanin verdigi eziklikle nesiller boyunca omur tuketiyor. Devletin kamu personeli siyaseti, muazzam bir "sosyal yardim" fonuna donusmus; dar gelirli memurumuz sokaklarda "sendika hakki" pesinde kendini telef ederken kendi hakikatinin farkinda bile degil. Mesleksizlik, Turk toplumunu icten ice kemirip tuketiyor; tezgahlar, masalar, bankolar, kursuler yiginla "gizli issiz" barindiriyor; ama yonetici cihaz, milletin vasiflarini artirip onu gercek anlamiyla siyasilestirmek, yani yonetime ortak kilmak yerine en ucuz maliyetle "finanse" etmeyi tercih ediyor; finansmanin kaynagi ise agir faizli dis borclarla, torunlarimiza odettirilecek ic borclardan karsilaniyor.

Bu gibi tatsiz ve sosyal maliyeti agir meseleleri omuzlamak yerine, aslinda "ideooljik" bile olmayan, akil sagligi ve dengesi yerinde insanlarin gulup gececegi "kabus gundemleri" ile toplumu oyalamak elbette daha kolay. Dusunulmuyor ki uretim gucu yuksek bir ulkede, iyi egitim almis, gercek birer meslek sahibi insanlar, bugunku yonetimin abarta abarta canavar suretine soktugu ideolojik taleplere ancak marjinal miktarda ilgi gosterirler.

Nereye surukleniyoruz diye endise etmekte hakliyiz; ama isin teselli bahseden tarafi da var; bu alacakaranlik kusaginda, bu irrasyonalite bataginda "dibe vurmak" uzereyiz. Ayagimizin saglam zemine temas etmesi yakin olsa gerektir; cunku hicbir toplulukta sacmalik daha uzun sure payidar kalamaz; bu bir abes kuru! Abesle istigal "isba" noktasina vardiginda Turkiye bir daha asla ayni abesi gundemine sokmayacak kadar "ratio"ya sahip olacaktir.