Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Evet, Ahmet Özhan yanılıyor! Kendisi çok takdir ettiğim bir sanatçıdır fakat yanıldığını belirtmeye mecburum: Zaman'ın dünkü Kültür sayfasında, Mevleviliğin turistik bir malzeme olarak istismar edildiğine dikkat çeken Sayın Özhan'ın, "Birinin kral çıplak demesi gerekiyordu, ben de dedim" yolunda bir beyanı yayınlandı.

Değerli sanatçımız yanılmaktadır çünkü Türk basınında Mevlevi âyinlerinin istismar edildiğine dair ilk tenkid yazısı, "ne yazık ki kadri bilinmediği için sütunu kapatılan" eski Zaman muharrirlerinden Recai Güllapdan Beyfendi'ye ait bulunmaktadır. Söz konusu yazı, halen yayın hayatına devam etmekte olan Türkiye Günlüğü dergisinin Aralık 1989 tarihli 9. sayısının 91. sayfasında yayınlanmıştır.

Üstâd bu yazısında meâlen her yıl turizm ve spor alanında büyük fırsatlar kaçırmakta olduğumuzu, aralık ayında Konya'da tertiplenmekte olan Şeb"i Arûs törenlerinin turistler tarafından büyük ilgiyle karşılandığını, ecnebî memleketlere turneye giden semâ ekiplerinin kapalı gişe gösteri yaptıklarının altını çizerek, bir turizm ve spor faaliyeti olarak semâ gösterilerinin beynelmilel bir spor branşı olarak lanse edilmesi gerektiğini, Spor bakanlığının hemen bir "Sema federasyonu" kurarak memlekette nesli tükenmekte olan semâzenlerin derhal lisansiye edilmesine önayak olması gerektiğini, buna paralel olarak ilk adımda Konya'da bir semâ eğitim merkezi açılmasını ve başına "tercihen ecnebîlerden olmak üzere" ehliyetli hocalar getirilmesini, bu sporun daha sonraki safhada okullara yaygınlaştırılmasını, rekabetin sporda daima üstün başarı getirdiği gerçeğinin göz ardı edilmeyerek "tercihan Konya'da" deneme mahiyetinde olmak üzere amatör ve mahalli seviyede bir "semâ ligi" kurulmasını (ve hatta yeni semâ takımlarına, "Çelebispor, gemsgençlik, Veled idman ocağı, Kırmızı tennûreliler, Yeşil külâhlılar" gibi isimler verilebileceğini), yeni spor dalının aynı zamanda sanat boyutunun ihmâl edilmemesi lüzumundan bahisle Devlet Halk Dansları bünyesinde bir "semâ sanatları icrâ topluluğu" kurulmasını, dışardan usta koreograflar getirtilerek semâ'da yeni figürler, stiller ve refakat müzikleriyle yeni ritimler arayışına girişilmesini, ardından uluslararası olimpiyat komitesi nezdinde müracaata geçilerek semâ sporunun 1992 Barcelona Olimpiyatları'nda en azından Jimnastiğin yer minderi veya aletsiz hareketler dallarında olimpik spor olarak kabul ettirilmesini, böylece ecnebiler aklını başına devşirene kadar en azından iki üç olimpiyat boyunca memlekete pek çok altın madalya kazandırma ihtimâlimizin bulunduğunu, bununla da iktifa edilmeyip özellikle uluslararası platformda ecnebilerin zevkine hitab etmek üzere semâ'ın buz patenleriyle buz pistlerinde icrâ edilebilir tarzının büyük sükse toplayacağını ve bu kelimeden olmak üzere "bayan semâzen" unsuruna müracaatın kaçınılmaz göründüğünü, ancak memleketimizde iyi patenci yetişmediği için bu stilin olimpik spor olarak teklifinden kaçınılması ve yer minderinden şaşılmaması icab ettiği gibi ince fikirleri serzenişli bir dille kaleme almıştı.

Geçmiş zaman olur ki hayâli cihan değer!

Ahmet Özhan'ın haberi olmayabilir, mâzurdur; bu satırları değerli sanatkârımızı tenkid maksadıyla değil meseleye katkı olsun diye buraya iktibas ettim.

Kaldı ki bu satırların yazarı da vaktiyle, Zaman gazetesinin Kültür sayfasında "Bordrolu Dervişler" başlıklı bir yazı kaleme aldığını hatırlıyor. Her ne kadar bu yazı, Recai Beyfendi'nin radikal fikirlerini tekzib eder bir mahiyet taşıyorsa da, orada bazı semâzenlerin Kültür Bakanlığı bünyesinde kadroya alınarak "bordrolu derviş" statüsüne sokulmasının garâbeti üzerinde durulmuş, Mevleviliğin bir tarikat olduğundan bahisle "meselâ" günün birinde Kadiri dervişlerinin de bordroya geçirilip geçirilmeyeceği şeklinde bednam ve muzır sualler tevcih edilmişti de, yazının neşrinin ardından yazar, sözü edilen bordrolu dervişlerden birinin yakın markajına düşerek, "sen memleket çocuğusun, böyle şeyler sana yakışıyor mu?" yollu itâblarına mâruz kalmıştı.

Sayın Özhan, semâ gösterilerinin mağaza açılışlarında, müzik kliplerinde ve münasebetsiz mahallerde sıkça tekrarlanarak bir ticaret ve gösteri metâı haline getirilmesinden yakınmakta yerden göğe haklıdır; bu hususta kendilerini destekliyorum lâkin ilk defa "kral çıplak" diyebilme şerefinin sevgili sanatkârımıza ait olmadığını belirtmekten kaçınamayacağım.

Kezâ sayın Özhan'ın, "Hacı Bektaş"ı Veli de Mevlânâ gibi istismar ediliyor" fikrini de bütün kalbimle destekliyor ve yapmayı vaadettiği "Muharrem ilahileri" isimli albümü sabırsızlıkla bekliyorum; öyle ümmid ederim ki bu albüm derûnunda çokça sevip söylediğimiz, "İbtidâdan yol sorarsan / Yol Muhammed Ali'nindir / Yetmişiki dil sorarsan/ Dil Muhammed Ali'nindir" isimli nefes de yer bulacaktır.

Şerefi kime ait olursa olsun dini heyecan ve vecdin metâ haline getirilmesine karşı çıkmak, samimi dindarlar için olduğu kadar laik kültür için de aynı derecede vecîbedir.