Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Seçim sath-ı mailine girdik; vizyon, proje değil ideoloji tartışıyoruz, hem de incir kabuğunu doldurmaz cinsinden; ve dikkat ediniz, bu tartışmalar dedikodu programlarına, futbol geyiklerine dadanan sıradan insanların bile anlayacağı bir seviyeden yürütülüyor.Sen hainsin, yok sen kafatasçısın vesaire...

Kırk defa tekrarlasak da nâfile: Milliyetçilik üzerinden siyâset yapmak ve yürütmek yanlıştır; doğru olan milli duruştur, düşüncede, eylemde, tahlilde milli davranıştır.

"Milli olmak" mütemâyiz vasıf değildir, asgari şarttır. Evvelâ milli olunacak ama onunla iktifâ edilmeyecek; üzerine akıl konulacak, ahlâk konulacak, bilim, nezaket, sağduyu, sabır ve emek konulacak. Bunlar eksik kalınca ne "milli" ne de "milliyetçi" olmanın hakikatte faydası yok.

Vaktiyle Alparslan Türkeş, solcuları kaplanın sırtına binmiş olmakla itham etmişti; kaplan nereye gidiyorsa ona tâbi olacaklarını telmihen söylemişti bu sözü. Ne gariptir ki aynı söz şimdi -parti tefrik etmeden, milliyetçi retorikten medet uman bütün siyâsiler için söylüyorum- milliyetçileri ilzâm ediyor: Milli değerleri diline persenk edinen politikacılar, asla kontrol edemeyecekleri bir kaplanın sırtına tutunuyorlar.

Milliyetçilik acı, tehlikeli bir kimyâ; azı şifâ, kararından fazlası zehir tesiri yapıyor. Bizimkiler ise ekmek-peynir gibi, su gibi istimâlinde mahzur görmemekteler. Biraz insaf edin; şu gençliğin hâline bir bakın; milliyetçi fikriyat, vasıfsızlığın nihai kertede tutunacağı son ağaç kökü müdür? Fikir sahibi kılmadan gençlerimize kanaat zerkediyoruz: Halbuki milliyetçilik kavranması son derece kolay lakin taşınması ağır bir yüktür. Dilinizi bileceksiniz, tarihinizi, sanatınızı, dininizi, inancınızı, kültürünüzü bileceksiniz; o da yetmez ekonomiden, milletlerarası ilişkilerden, dünya ahvalinden, teknolojiden behreniz olacak. Yetmez! Milliyetçi dediğin nâmus-ı mücessem olacak, Robespierre'in "bükülmez ahlâklılar" dediği cinsten yani; üstüne nezâket, muhabbet, irfan ve en mühimi sabır ilâve edeceksiniz. Yine yetmez; bunca vasfı iktisâb ettikten sonra bile göğsünüzü yumruklayıp horoz gibi çırpınarak, "ben milliyetçiyim" demek lüzûmunu da unutacaksınız âdetâ. O râyihâ davranışlarınıza, kararlarınıza, tahlil tarzına sinecek ve oradan dolaylı olarak neşv ü nemâ bulacak.

Milliyetçilik milliyeti sevmekten ibaret değil; milleti sevmek de değil, millete hizmet etmek, hem de en müsbet mânâda. Aşk da öyle değil midir; kuru kuruya sevgiyle bir beraberlik kaç günlüktür; iki günde maraza inkılâb eder. Aşk emek ister, milliyetçilik de öyle.

Bunları kimseye öğretmek haddim değil; milliyetçilik üzerinden siyaset yapanlar, bu gibi şeyleri mutlaka benden iyi bilirler. Öyleyse söylesinler, milliyetçilik tâlim ettikleri gençlere bugüne kadar hangi seviyede eğitim vermişler, nasıl destek olmuşlar, onlara hangi hedefleri göstermiş, yolda kalanın elinden tutup iki adım attırmışlar? Yokluğa, mihnete, eziyete mukavemeti tâlim etmek erdem de, bunun üzerine ne koyduklarını söylesinler de bilelim.

"Üç-beş kişi" demiştik ya; hayır, bir şey olmak nâmına kendisine sadece kin tâlim edilen bahtsızlarımız üç-beş kişiden de fazlaymış meğer. "Furdiysa furdi, n'oolmuş yani" diye düşünenler, safdilâne zannım üzre birkaç kişi değilmiş. Bunun ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini öksürdükçe ortalığa sert milliyetçi lâflar saçanlar tartabiliyor mu acaba?

Farkında mısınız bilmem; memleketin havası giderek solunmaz hâle geliyor. Nobel kazanmasına sevinemediğim Orhan Pamuk'u -doğruysa- soluğu ABD'de aldığı için kınamak içimden gelmiyor; çünkü en âlâsından gerekçe icad edildi. "Söyleyin ona akıllı olsun" mesajını doğru okudu ve gitti.

Hrant Dink gitmemişti ama...

Görmüyor, hissetmiyor musunuz; bu akılsızlık bizi bilmem kaç yerimizden çatır çatır bölüyor. Başkalarına tavsiye edilen akıl asıl bize lazım.

Ne olur akıllı olalım!