Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Genelkurmay’ın 28 Şubat döneminde tek yanlı, keyfî bir kararla bazı basın kuruluşlarına koyduğu akreditasyon yasağını yine tek yanlı (kısmen) bir kararla kaldırmasına sevinmeli miyiz?

Yoo...

Aralarında Zaman, Cihan, Aksiyon, STV, Kanaltürk, Bugün gibi yayın organlarına konulan ambargo, adı geçen basın kuruluşlarının haber yapma imkânlarını fiilen daraltıyor değildi. Kezâ bu kuruluşların itibarlarına indirilmiş bir darbe de sayılmazdı. Bu kararıyla Türk ordusu iki fiilî durumun doğmasına sebep oluyordu:

1-Ordunun, hizmet etmek ve korumakla görevli olduğu halkına karşı yanlı tutumunu çok net ve berrak bir şekilde ortaya koyuyor;

2-Diğer taraftan saçma sapan akreditasyon yasağının uygulanmasına imkân sağlayan ve ordunun faaliyetlerini rahatça izleyebilen basın kuruluşlarını fiilî işbirlikçi durumuna sokuyordu.

Zira bu yasak, Genelkurmay tarafından akredite edilen, güvenilir bulunduğu açıkça belirtilen yasaksız basın kuruluşlarının zımnî onayı ile hayat bulabiliyordu. Eğer bütün basın kuruluşları, meselâ Ergenekon yargılamaları esnasında takındıkları eşitlikçi ve adaletçi dayanışmanın bir benzerini, meslektaşları için de gösterebilmiş olsalar, ordu böyle akıl durduran bir kararı ne alabilir ne de uygulama alanı bulabilirdi.

Bu konuyu, geçen süreçte birkaç defa dile getirdiğimi iyi hatırlıyorum. Genelkurmay’ın yasağı, Türkiye’de basın hayatına getirilmiş en büyük sansür, en ağır yaptırımdı ve hiçbir mâkul gerekçeye (diyelim ki askerî yargı kararına bile) dayanmıyordu.

Demokrasi tarihimize geçecek kadar aykırı ve tarafgir bir uygulama sona erdirildiği için kimsenin başı göğe ermiş değildir. Esasen manevra, brifing, basın toplantısı vesaire gibi ordu faaliyetlerinin gündelik haber akışı içindeki değeri rutin seviyesini geçmez; geriye sadece “Karargâhta gece yarıları niçin ışıkların yandığını merak eden” gazeteci takımının özel haber kanallarından edindiği sızdırma bilgiler kalır.

O dönemde Genelkurmay karargâhlarında hangi gazetecilerin, “Ne zaman darbe yapacaksınız, artık uzatmayın” ziyaretlerinde bulundukları artık sır olmaktan çıktı, bayat haber mevkiine düştü. Darbe sanığı paşaların karargâhlarına sanki evinin civarındaki bakkal dükkânına veya alışveriş merkezine girer gibi suhûlet ve hoşâmedî ile girip çıkanlar darbe hazırlıklarının ayak işlerini yaparken, marifetmiş gibi günlük defterine kayıt düşen gazeteciler hayatlarında bir gün bile ordunun asık yüzüyle karşılaşmadılar ama sadece habercilik yapan meslektaşlarımız yıllarca bulaşıcı hastalık taşıyıcısı gibi askerî haber kaynaklarına yaklaştırılmadı.

Ordu, dün koyduğu yasağı bugün kaldırdı ve bir mânâda yanlışını kabul etti ama akreditasyon uygulamasını topluca boykot etmeyen “Merkez medya” kuruluşlarının ayıbı hâlâ yerinde duruyor. Önemlidir.

Onlar meslektaşlarıyla basın hürriyeti ve demokratik değerler uğruna dayanışmak yerine, ordu ile samimiyetlerini bozmak istemediler. O günlerde kararlı bir protesto tavrı gösterebilmiş olsalardı, şüphesiz demokrasi kültürümüz adına daha kazançlı çıkardık.

“Merkez medya” veya artık kullanmak istemediğimiz o tâbirle “Bir kısım basın”ın ayıbı, Genelkurmay’ın son kararıyla bir kere daha hatırlandı.

Rektör seçimleri garâbeti

Pek çok üniversitede seçim heyecanı yaşandı. Şimdi bunu (seçime rağmen) atanma garâbeti, atanma telâşesi izleyecek.

Devlet üniversitelerinde rektörlerin meslektaşları tarafından seçilmesi 12 Eylül YÖK’ünün mantıksız garip bir kararıdır. Üniversitelerde gerilim ve kamplaşmalardan başka bir hayrı da görülmüş değildir. Rektör adayları sanki politikacı gibi vizyon broşürleri yayımlayıp kapı kapı gezerek dağıtıyor, kendi kliklerini harekete geçiriyor, komşu gruplarla ittifak arıyorlar. Bu uygulama yanlıştır, üniversitelerimizin kalitesine bir katkısı yoktur. Devletin üniversiteleri rektör aracılığı ile kontrol etme arzusundan başka bir mânâ da taşımıyor.

Hükümet bir ara YÖK düzenini değiştireceğini vaat etmesine rağmen, statükodan hoşnut olmalı ki eski düzeni küçük düzeltmelerle devam ettirmekte fayda görüyor. Orta öğretim sistemini neredeyse sil baştan değiştirmekten çekinmeyen bir siyasi irade, devlet üniversitelerinde uygulanan o garip rektör seçimi uygulamasının devamına artık seyirci kalmamalıdır.