Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İsmim M... Ben Almanya'da doğdum. Bir işçi ailesinin çocuğuyum. Tahmin edersiniz ki, ilim adına elverişsiz bir ortam. Okulda çok zorluklar çektim ama tek sorun sadece Alman dilinin zorluğu değildi, bir kimlik sorunu vardı; kimliğimi bilmiyordum, işin kötüsü farkında da değildim.

Hocaefendi düşünceleriyle bana ilham deryası oldu. O ağladıkça deryalar coştu, buharlaştı, ondan bulutlar yükseldi ve arzı ihtizaza getirmiş olmalı ki şu an 100'den fazla ülkeye sağanak sağanak rahmet yağıyor. Bilmem ki Hocaefendi olmasa ne olurdum? Şu bir gerçek ki onun sayesinde çok yol katettim. İçine kapanık, başarısız bir öğrenciyken başarmayı öğrendim. Ortaokul dönemimde, hele 11 Eylül saldırısından ve karikatür krizinden sonra, bu şanlı emanet ismi Alman okulunda şahlandıracağıma yemin ettim. Ortaokulu birinci bitirmeme rağmen ismimi bile zikretmediler koca salonda. Liseye geçerken bu kez Hocaefendi'nin "Nâm-ı Celil-i Muhammedî" sohbetini dinledim. Hele o an yok mu; "... Bir bakıyorum da İsâ'nın (as) sesi senden yüksek çıkıyor, Dâvud'un (as) sesi senden yüksek çıkıyor, Musâ'nın (as) sesi senden yüksek çıkıyor; o seslere de canım kurban ama o senin sesin..." dedikten sonra hedefimi tazeledim. Yine birinci olmalıydım; çıkan en gür sadâ Efendimiz'in (sas) sesi olmalıydı. Lise yıllarımda, okul parlamentosuna girmeyi başarmıştım, ardından okul başkanlığına da layık görüldüm ve en son Allah'ın inâyeti ve keremiyle okul birinciliği de nasib oldu. Yaşadığım şehirde ilk defa bir Türk, ondan ziyade bir Müslüman, liseyi birinci tamamlamıştı. En son şu niyazda bulundum: "Allah'ım inşallah benden sonra gelecek nesiller beni unutturur, başarımı toprağın altına gömer, zira uzun yıllar başarımla anılırsam, benden sonrakiler başarısız olacak demektir."

Şimdi tıp okuyorum; bir de burs kazandım ve elemelerde Hocaefendi'nin "Hitap Çiçekleri" kitabındaki fikirlerinden ilham aldım. Şimdi sabırsızlıkla tıbbı bitirmeyi arzu ediyorum. Bir an evvel stadın tribününden sahaya inip, o asil aksiyonerlerden biri olabilmek için. Garipler kervanına katılmak için. Belki ilklerden olamadık ama bu hizmetin gideceği çok yer var daha. Aslında öğretmenlik okumak istiyordum ama okuyanlar var. Hekimliği bitirip ben de bir dünyanın ucuna gidip, sabahları hekimlik, öğle vakti öğretmenlik yapmak istiyorum. Akşamları çay muhabbetleri, geceleri tövbe istiğfar.

Makam, mansıp, mal ve parada gözümüz yok. Gönlümüzde ne cehennem korkusu ne cennet sevdası; sadece rızâ-yı İlâhi'ye talibiz. Zira O (cc) Halil'ini ateşte yakmamıştır. Yıllarca milletimden uzak, gurbette kalmanın hüznünü yaşarken, Sezai Karakoç'un bir şiirini fark ettim: "Kaderin üstünde bir kader vardır".

İlk başta dedelerimiz çalışmak için buralara gelmiş gözükse de, bizlerin burda doğması için, demek ki bu gerekliymiş. Bazı peygamberlerin cemaati bile yok iken, bazen de hak dini açıktan tebliğ edemezken, insanlar ona sırtını dönerken Allah'ın bu kutsal görevleri basit bir insana, insanlara yaptırmasına şükretmek lazım.

"...Başarılı olmak, büyümek ve tasavvur edilenin ötesinde gelişmek" demişsiniz yazınızda. Çocukken buralara geleceğimi tasavvur edemezdim ama Hocaefendi'nin düşünce deryâsında yetişmenin bereketi üzerimde âşikârdır.

Yazınızla motivasyonum bir kat daha arttı. Yeni bir ivme kazandım... Anatomi kitabı bana el sallar gibi, ben en iyisi burada noktayı koyayım. Saygılarımla / M.