Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hatırlarsınız, geçen hafta "Tornistan Avukat Fıkraları" yazısına şu sözlerle başlamıştım: "Artık interaktif hale gelmiş, haberleşme teknolojisine ve iletişime vâkıf bir toplum haline geldiğimiz şuradan belli ki, ne zaman bir meslek grubuyla ilgili 'ileri-geri' bir şaka veya benzetme yapacak olsak, hoşnutsuzluk sesleri kulağımıza kadar geliyor.

-Birkaç kendini bilmez yüzünden bütün bir .... topluluğunu aynı safa koyamazsınız. Özür dilemelisiniz vs.

Dediğim çıktı: Avukatlardan şu mealde mektuplar almaya başladım:

"Yargının bir ayağı olan savunmayı temsil eden ve bir anlamda kamu hizmeti ifa eden avukatları hedef alan, böyle genellemeler içeren, tüm meslek mensuplarını töhmet altında bırakan ve aşağılayan bir yazı kaleme aldığınızı anlayabilmiş değilim. Yazıyı yazarken oldukça büyük bir topluluğu topyekûn rahatsız edecek, olumsuz sonuçlar doğuracağını öngörememiş olacağınızı düşünmüyorum. Günün birinde bizlerden birini, hak ve menfaatlerinizi müdafaa etmesi için vekil tayin edeceğinizi eminim düşünmüşsünüzdür. Sizi yazdığınız bu yazıdan ötürü kınıyorum."

Yahu arkadaşlar, niçin durup dururken bütün avukatları töhmet altında bırakan, suçlayan, dalga geçen bir tavır takınayım ki? Bunun için bir tane bile mâkul sebebim yok. Ben Amerikalı avukatlarla müvekkilleri arasında, yine bizzat Amerikalıların uydurduğu şakaları konu almışım; sebebini de yazının sonunda izah etmişim. Siz niçin alınıyorsunuz?

-Yaa, öyleyse niçin Amerikalı meslektaşlarımıza da hakaret eden bir yazı yazdınız bakayım?

Evet, inanması zor ama, böyle bir mektup da aldım; diyor ki, "Güyâ kurnazlık ediyorsunuz ama biz anladık onu; Amerikalı avukatları öne koyup, aralardan bize de faullü yumruk çakıyorsunuz. Sizi ABD'li meslektaşlarımız namına da kınıyorum!"

"Günün birinde bir avukata işin düşer nasıl olsa..." mânâsına gelen târize ise aldırış etmiyorum; zaten bir süreden beri bir avukata işim düşmüş durumda...

Ya şimdi avukatım durumdan vazife çıkararak beni savunmaktan çekilirse...

Ya, sadece Türk ve Amerikan avukatları değil de, bütün dünya baroları beni kara listelerine koyarlarsa...

Avukatları, hele hele bizim avukatları aşağılamak için gizli veya açık bir sebebim yok; üstelik beraberken çok iyi şakalaşabildiğim, özgüven duygusu yüksek avukat arkadaşlarım da var benim. Nitekim onlardan biri, yazıyı okuduğunu, çok eğlendiğini söyledi.

Yazının nasıl geliştiği, o yazının içinde var. Bir fıkranın detaylarını öğrenmek için internette gezinirken karşıma çıkan avukat şakalarına takılıyorum; ardından Amerikan mahreçli fıkra sitelerindeki kısa esprilerden birkaçını iktibas ediyorum. Bu esprilerin Amerikan malı olduğu son derece açık. Bizi tedirgin edecek ölçüde kısa ve soğuk şeyler; evet zalim, fakat fıkra, espri böyle bir şeydir zaten. Güleryüzle keser, incitir, kanatır. Tam da Anglo-Saxon nükte anlayışına uygun şeyler ve bu fıkraların, Amerikalı avukatlardan "İllallah" diyen müşteri kitlesi tarafından değil ama bizzat bu mesleğin içindeki kişiler tarafından üretilmiş olduğuna da eminim. Üstelik bu espriler bizdeki avukat-müvekkil ilişkilerine uymuyor; kültür kalıpları son derece farklı.

Oralarda "Humour" diye bir kavram var (Bize de gelecekti ama galiba gümrükte takılıp kaldı). Türkçe'deki mizah, eğlence, espri, şaka gibi karşılıklar yetersiz kalıyor. Daha iyi tarifleri vardır şüphesiz, bence şöyle bir şey: İnsanın bizatihi zayıf taraflarını mizah unsuru olarak görmesiyle kazanılan dayanıklılık ve güçlülük hali; bir nevi oto rehabilitasyon. Şakadan herkes hoşlanır, mizahtan herkesin azbuçuk behresi vardır fakat kendi eksiklerini mizah unsuru yapabilmek çok rastladığımız bir durum değildir; bu biraz gelenekle, kültür kalıplarıyla ilgili bir şey. Bizde mizah bile hafif, insanı değersizleştiren bir kötü nitelik olarak algılanıyor; nerde kaldı insanın kendisiyle dalga geçmesi...

Lüzumsuz ciddiyet ki en çok yakışandır bize... Vesikalık fotoğraflarımızdaki asık suratlılığımız bir kültürel kalıptır meselâ.

Orada Amerikalı avukat kendisiyle dalga geçerken veya dalga geçenlere iştirak edip kendine inceden bir pay çıkarırken burada bizimkiler, Amerikalı meslektaşlarının kendileri hakkında uydurduğu şakalardan bile rahatsız olmakta.

Bu da bizim kültürel kalıbımız.

Mesleki dayanışma makuldür, iyidir fakat lüzumsuz alınganlık raddelerine varınca başka türlü bir mizah unsuru haline geliyor.

Türkiye'de meslekler galiba ana hatlarıyla ikiye ayrılıyor: İlki, mutsuz hanımların, "Beni kimler kimler istemişti de varmamıştım" diye yakınırken kastettiği mesleklerdir ve onların listesini buraya yazacak değilim; itibarı yüksek, okkalı mesleklerdir bunlar. Yazar, espri mahiyetinde bile olsa onlara ilişmemelidir. İkinci grupta bir yazarın eleştirirken veya latife yaparken, "Bunlar bir araya gelip lüzumsuz yere zümre dayanışma gösterisine girişmezler." diyeceğiniz meslekler vardır ki onlardan ismen bahsedebiliriz. Mesela gazeteciler, politikacılar, yazarlar, gazeteciler, akademisyenler, hatta Temel, Fadime, Karadenizli tipleri de bu cümledendir. Bunlardan birini, birkaçını veya kâffesini eleştirdiğiniz zaman hemen kâğıda-kaleme sarılıp, "Sen bizi eleştiremezsin arkadaş" diye feveran etmezler. Niçin? Niçin Karadenizliler oturup kendileri hakkında en kıyıcı fıkralar uydurup dolaşıma koyarlar da avukatlarımız Atlantik ötesinde yaşanan avukat-müvekkil ilişkilerinin kara mizahından kendilerine hisse çıkarırlar?

Bu da bir kültür kalıbı galiba; sebebi üzerinde düşünülmeli...

"Avukatlar hakkındaki yazınızı esefle okudum. Sizi kınıyorum. Bir meslek grubu ancak bu kadar aşağılanır. En kısa zamanda avukata ihtiyaç duymanızı dilerim. Saygılarımla."

Aldığım son mektup buydu. Üzüldüm tabii; mektup sahibinin günün birinde bir avukata ihtiyaç duymasını kesinlikle temenni etmem; maazallah!

Alınganlık, hukuki değil, subjektif bir durumdur. Geçen haftaki yazımdan ötürü üzerine alınıp incinen avukatlardan özür dilerim.

Müsterih olsunlar netekim.