Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Dünya kadınları, önceki yüzyıla göre daha çok iş hayatının içinde, meslek ve gelir sahibi, medeni haklarla güçlendirilmiş görünüyorlar ama kazandıkları haklar, bir önceki asra göre daha mutlu olmalarına yol açmadı; tam aksine..." Sanayi Bakanı Ali Coşkun, elinde o tam sayfa çıplak kadın resmi basılmış gazete sayfasını göstererek "edep yahu" çağrısında bulunurken dikkatim bakanın bir sürç-i lisanına takıldı; "üst düzey hanım". Bakan Coşkun, eşi aracılığı ile 10 "üst düzey hanım"a anket yaptırmış, içlerinden dördü reklamı yapılan ürünü kullanıyormuş. Kınama faslı bir tarafa, reklam kampanyasının bu vesileyle muazzam bir başarı sağladığını tahmin edebiliriz; "reklamın kötüsü olmaz"mış, uzmanlar öyle söylüyor.

Sayın Ali Coşkun"a, sade vatandaş kimliğiyle hak vermemek mümkün değil ama yürütmeyle ilgili uzuvlardan şikayet dinlemenin garipliği de ortada. Şikayet edilecek bir hal varsa bu işi sivil toplum ve basın gibi kuruluşlar yapar. Anlaşıldığı kadarıyla reklam, mevcut mevzuata aykırı değil. Bu durumda mevzuatı tanzim eden yürütme uzvunun, STK"ları harekete geçmeye davet edip şikayetlenmesi, teknik açıdan yanlış gibi göründü bana.

Döş ise döş, kuşgömü ise kuşgömü!..

Buna mukabil reklamı yapılan ürünün sahibi "özrü kabahatinden büyük" bir savunma ve kontratak beyanatı vermiş. Diyorlar ki, "Bu ilan, ürün adına yurtdışında hazırlanıyor ve eşzamanlı olarak bütün dünya basınında yer alıyor. Global dünyanın bir parçası olan Türkiye"de insanlar, bütün "ileri dünya vatandaşları" gibi kendi kararlarını verebilecek olgunluktadır."

Bre bunlar nasıl lâflar; bakanı koltuğundan edecek lâflar bunlar: Bir- Bu ürün Gebze"de, Çerkezköy"de hazırlanmıyor, halis ecnebî bir mal. İki- Bakanı kızdıran fotoğrafı da biz babamızın hayrına reklama koymadık; ecnebi reklamcı koymuş. Eğer ahlâksızlık sözkonusu olsaydı, elin ecnebî reklâmcısından daha mı iyi bilecektik? Üç- Bu reklam, aynı anda bütün dünya basınında yer alıyor; "bü-tün dün-ya"; ne demek bu; bu yeşil pasaport gibi bir şey; meşruluğu kendinden menkul demek. Reklamdaki kadın bü-tün dün-ya medyalarında anadan üryan görünürken bizde peştemallı çıksaydı elâlem bize ne derdi? Dört- Türkiye global dünyanın bir parçasıdır, Beş- Türkiye"de insanlar "ileri dünya vatandaşları"ndan geri midirler; hâşâ! Global dünyada ne varsa, bizde de o olacaktır: Sırt ise sırt, fileto ise fileto, döş ise döş, kuşgömü ise kuşgömü! Böyle "gılobaal" kumpanyalara yestehlenmek kimin ne haddine imiş bakalım?

Hâsılı yanlışlıklar komedyası!

Yeni tüketim dalgası: Metroseksüalite!

Mevzu, "erkek egemen dünya" olunca pençelerini sivrilten feministler, kadın çıplaklığının ve güzelliğinin ticari metâ olarak kullanılmasına pek öyle "gılobaal" bir tepki vermiyorlar nedense. Erkeklerde bile metroseksüelliği, yani cilt ve tırnak bakımını, estetik ameliyatı, giyim-kuşam itinasını medeniliğin olmazsa olmaz icabı sayan yeni bir tüketim dalgası Türkiye"yi sarmışken, kadınların olduklarından daha güzel görünmesi üzerine kurulan endüstrilere felsefi planda karşı çıkmak kimin haddine? Üstelik yapılan son ankete göre "üst düzey hanımlar" bile mezkûr ürünü, reklâmın cazibesine kapılarak denemeye başlamışken Sayın Ali Coşkun"un, "bu reklam kutsal bildiğimiz kadını istismar ediyor; örf ve adetlerimize yakışmıyor" feryadına kim destek verir?

"Nerde kaldı şu mucizevi kremin icadı?"

Öyle anlaşılıyor ki kadınlar, cinslerinin zayıf noktalarını alabildiğine istismar ederek havadan muazzam paralar kazanan güzellik müstahzarları sanayiine karşı filan değillerdir; tam aksine galiba hepsi de, "nerede kaldı şu mucizevi gençleştirme ve kırışıkları giderme kreminin icadı" bekleyişi içindeymiş gibi duruyorlar. Kâbe"den gelme kobalt sürmesi ve kırmızı krapon kağıdı ile makyaj tedariki görme devirleri çoktaan geçti. Devir, güzelliklerin sadece sahibine tahsisi anlayışını yıktı; bakımlı olmak ve "prezantasyon", yani "sunuş, sunuluş" kavramları, siyasi ideolojilerin yıkıldığı yeni dünyada yükselen yeni ideolojiler haline geldi. Kadınları güzelleştirmeye yarayan tıbbî ve kozmetik ürünleri artık, sunuş ideolojisinin günlük ritüellerini yerine getirmeye yarayan âyin malzemeleridir.

Eşitlik tamam; adalet nerede?

İşin aslına bakılırsa kadınların 20. yüzyılda kazandığı mevziler, önceki asırlarda kurumlaştırılan erkek egemen dünyayı restore etmekte "adalet"i sağlayamadı. Kadınların gündelik hayat içinde erkek cinsine nazaran aşağılandığı, ezildiği, şahsiyetini inşâya imkân bulamadığı ve sömürüldüğü doğruydu elbette ama geçtiğimiz asır boyunca yükselen "kadın hakları" edebiyatının, çok daha başka ve ağır problemler doğurduğunu da görmezden gelemeyiz. Özellikle Batılı toplumlara bakarak söyleyebiliriz ki evliliklerin azalması, geleneksel aile kavramının değişime uğraması (nikahsız evlilikler, hani şu "seviyeli birliktelikler"), doğum oranlarının düşmesi, boşanmaların ve boşanmaya bağlı aile problemlerinin çoğalması gibi çok ciddi sonuçlara yol açtı. Aynı vahâmette olmasa da benzer problemleri biz de yaşıyoruz: Kreşler, sanılanın aksine okul öncesi çocuğun eğitim ihtiyacından değil çalışan annelerin çaresizliğinden kaynaklanmış bir kurumdur. Genç anneler, iş kariyerleri ile annelik ve eşlik kimlikleri arasında çok ciddi sıkıntılar geçirmektedir. Boşanma istatistikleri yükselme eğilimindedir vb. Bu tabloya başörtüsü ile kamu alanlarına girmek isteyen kadınların dışlanmasını da eklemeliyiz. Özetle kadınla erkek arasında hukuk metinleri itibariyle bir eşitlik sağlanmış gibi görünüyor ama "adalet" henüz çok uzaklarda.

Yel kayadan ne aparır?

Bakan Coşkun, sıradan biri sıfatıyla doğru ve haklı bir serzenişte bulundu ama bu sızlanması, ahlâkî haklılığının ötesinde bir rüzgârın koca bir dağla cebelleşmesini andırıyor; karşısında muazzam ve gerçekten "global" bir endüstri vardır ama ondan daha önemlisi, neredeyse bütün dünya kadınlarının bu endüstriye yönelik gizli ve açık tasvibi hesaba katılmalıdır. Bu hadise birkaç gün içinde unutulur gider; -bir kısmı farkına varmasa bile- kadınların modern zamanlarda çektiği çileler ise artarak devam edecektir: Bir önceki yüzyıla göre daha çok meslek ve gelir sahibi, daha güzel ve bakımlı, daha hür ama daha mutsuz ve parçalanmış kadınlar...