Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bugün kendimi memleket kurtarmaya hazır hissetmiyorum; aslında memleketin kurtarılmaya ihtiyacı olduğu kanaatinde bile değilim; ama bu kanaatin yaygınlaşması ne benim, ne de bu işten ekmek yiyen hayli kalabalık bir çevrenin (ki bu çevre kaba hesapla şöyle böyle nüfusumuzun onda dokuzunu kapsamaktadır) işine gelmez. Güreş, okçuluk, cirit, eskrim gibi sporların adı çıkmıştır; bizim asıl ata sporumuz memleket kurtarmaktır. Bu spor branşı için muhtaç olduğumuz kudret ve kabiliyet, genlerimizin DNA moleküllerinde esasen mebzul miktarda mevcuttur.

Bugün cumartesi; mutaassıp Museviler gibi işin tadını kaçıracak ölçüde terk-i mesai etmesek bile çoğumuz için hafta sonunun en tasasız günü. Cumartesi benim "angarya" günüm. "Hele cumartesi gelsin, icabına bakarız" diye diye savsakladığım bütün sevimsiz işlerle hesaplaşma vakti. Cumartesinin güzelliği şurada ki, bir hafta boyunca zihnimde listesini yaptığım işleri hatırlamakta güçlük çekiyorum: İyi de oluyor!

Eminim ki sizler de angarya işlerini cumartesi gamsızlığında hallediyorsunuz. "Angarya" kelimesi sevimsiz; bedava çalışmak veya çalıştırılmak anlamına geliyor. Halbuki ben angaryayı, -biraz da şahsi bir muhtevaya bürüyerek- kendime veya başkalarına iyiliği dokunan, üstelik yerine getirmekten zevk duyduğum meşgaleleri tarif etmek için kullanıyorum. Hele bu angarya, ufak-tefek tamir işleri, alış veriş veya eşe dosta akıl vermek gibi yaparken zevk aldığım işlere dairse -belki inanmayacaksınız ama- memleketi kurtarmak, "n'olacak bu memleketin hali?" diye zihin travmaları geçirmek aklıma bile gelmiyor. Pazar gazetelerini masaya serdiğimde koca memleketin bir günlüğüne nazar-ı dikkatimden uzak, adeta başıboş kaldığını hatırlıyor, "bu ne gaflettir!" diye kendimi azarlıyorsam da bir süre sonra, bir günlüğüne de olsa memleketin kendi başının çaresine bakabildiğini fark edince teselli bulabiliyorum.

Bu bana trafik kazası geçiren talihsiz adamın başına gelenleri hatırlatıyor; yoldan gelen geçen, işi olan olmayan, hekimlikten anlayan anlamayan herkes kazazedenin başına üşüşünce, zavallı adamcağız bir süre sonra ruhunu teslim ediyor. Meseleye yeni muttali olan bir diğer meraklı kalabalıktan birisini kolundan çekerek soruyor:

-Ne oldu, bana da anlatsana!

Adam üzgün bir tavırla meraklıya dönüyor:

-Adamcağızın birisi kaza geçirdi; konsültasyon heyeti anında başına toplandı; belki kurtarılabilirdi; ama rahmetliyi bu "yoğun ilgi" sebebiyle kaybettik!

"Muhabbetten maraz doğar" sözü galiba bu gibi durumlar için söylenmiştir. Memleketi kurtarma işini bu kadar ciddiye almasak belki memleket kendini daha iyi hissedecek, hatta günün birinde belki de ciddiyet sadedinde kurtulma şansı ile karşılaşabilecektir. Bence sevgili memleketimize bu şansı tanımalıyız; en azından cumartesi gününü marangozluk, çevre temizliği, musluk tamiri, çiçek saksılarının toprağını değiştirmek veya kafa dengi bir arkadaş bulup ustalığına pişti oynamak gibi hercai işlerle değerlendirmeli ve bu arada "kamu alanları"nın dışında kalmaya dikkat etmeliyiz. O esnada memlekete herhangi bir surette hayrımızın dokunmayacağı öne sürülebilir; ama o meşguliyetlerin -ufak çapta da olsa- bize hayrının dokunacağı kesindir.

Haydi, siz de rahatlayın biraz; eminim ki nice zamandır erteleyip durduğunuz pek çok sevimli meşgale sizi bekliyor; aklınıza hiçbir şey gelmiyorsa memleket kurtarma uğruna ihmal ettiğimiz küçük şeyleri, hayatı, yaşama sevincini, sevginin doğurganlığını, güzelliğin küçük ölçeklerde gülümseyen yüzünü hatırlayabilirsiniz; araba yıkayabilir, mektup yazabilir, gayesiz yürüyüşler yapabilir, dost ziyaretlerinde bulunabilir, hasılı hayat enerjisini biriyle bir şeyle bölüşebilirsiniz. Bunu haftanın yedi gününe yayabildiğiniz gün memleket de ufak ufak kurtulmaya başlayacaktır.

Bu "yoğun ilgi" bizi de "memleketi" de hasta ediyor; fırsatını düşüren, "elim değmişken biraz da ben kurtarayım" marazıyla konsültasyona oturuyor. Halbuki biraz "angarya" kürü, herkese iyi gelecektir!