Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Artis, "Artist"in Türkçesi. Sözlüklerde, "Sanatla uğraşan, özellikle sahne sanatı icra eden kişi" diye tarif olunan Artist, dilimizde ses ve anlam yuvarlanmasına tâbi kalarak "Artis" karşılığına sığınmıştı.

Haksızlıktı tabii çünkü erkek oyuncu mânâsındaki "Actor" ile bayan oyuncu "Actress"i, "Artis" galâtında birleştirmiştik. Meselâ Filiz Akın'la Ekrem Bora ve emsâli bütün sinema ve tiyatro oyuncularının mesleğini nitelemek için "Artis" demek kâfi geliyordu.

Günümüzde artis kelimesinin meslek tarif eden anlamı düşmüş olsa da sıfat olarak hâlâ yaşadığını görüyorum. Sıfat olarak artis, "Role bürünen değil, rol kesen, hayatın gerektirdiği gerçek davranışları ...mış gibi yapmaktan kaçınamayarak muhayyel bir drama karakterinin dili ve mimiklerine tercüme eden kişi" demektir bana göre; perde indikten sonra hayatın rutinine dönmek, yeniden kendine gelmektense canlandırdığı karakterlerin maskesiyle dolaşmaktır. Kabul ediyorum, biraz entelektüel bir târif oldu bu; artisliğe de böylesi yakışır zaten; onlar "İki kalas bir heves" arasında sahne tozunu solumaya başladıkları dakikadan itibaren ikinci el bir entelektüel gömleğini de fazlaca nazlanmaksızın sırtlarına geçiriverirler. Bir artis, kafadan "sanatçı"dır evvelâ, kendilerini "Biz sanatçılar", "Bir sanatçı olarak ben..." diye tanıtmak ilk ezberleridir. İkincisi entelektüel gömlek, üçüncüsü solculuk ama o kadar sert değil, mesai bitiminin mûtad seremonisi alkol alımlarında muhite intibak edecek kadar hafif tertip solculuk kâfidir. Sonra tam tertip devrana muhalif olmak; iktidara, kanunlara, sermayeye, burjuvaziye, dünya sistemine, apartman yöneticisine, trafik polisine, kapitalizme, belediye zabıtasına... Hâsılı kim icab ediyorsa onlara...

Bizde tiyatro sanatçılığı mesleği herhalde böyle ihdâs edilmiş, Türk tiyatrosu'nun pirleri böyle bir gelenek kurmuş olmalı; lâkin bizimkilere haksızlık etmeyelim, sahnede canlandırılan karakterlerin tesirini özel hayatında üzerinden atamadığı için rûhî baskılara mâruz kalmak, evrensel bir risktir galiba. Dozu önemli elbette.

Afife Tiyatro Ödülleri için düzenlenen törende ödül alan sanatçıların verdikleri mesajları bu gözle değerlendirdiğimde, tesbitlerimin pek de havada kalmadığını gördüm. İşte sizin için küçük bir özetleme yapıyorum. Meselâ kıdemli bir tiyatrocumuz törende siyasetçilere "Efendiler! Bakan, Başbakan hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, ancak sanatçı olamazsınız" sözünü hatırlatarak manidar ama efendice bir gönderme yapmakla yetinirken bir başka tiyatro sanatçısı ise, İdris Naim Şahin'i yermek için sahnede takla atarak seyircileri güldürmeyi başarmıştır. Bir başka sanatçımız aldığı ödülü, "Bizi sabahın ilk ışıklarına kadar yalnız bırakmayan yüzlerce serserinin ödülü. Sanata el veya dil uzatırsan Dionysos, öbür tarafta seni çarpar" sözleriyle kutsamış, bir diğeri, "Biz Afife'nin torunlarıyız" diyerek repliğini başarıyla seslendirdikten sonra bir başka ödül sahibi, "Ben 2000'li yılları hiç böyle hayal etmemiştim. Heykellerin ucûbe denerek yıkıldığı, Fazıl Say gibi sanatçılar gitsin mi, kalsın mı diye anketlerin yapılacağı yıllar hayal etmemiştim" diye üzüntüsünü dile getirmiş. Bir başkası, belediye destekli tiyatro tartışmasını Hızır Paşa'ya bağlayarak, "Yürü bre Hızır paşa, senin de çarkın kırılır" mısrâlarıyla mesaj vermiş. Sahnede muhafazakâr bir belediye çalışanını canlandıran tiyatrocu ise gecenin esprisini, kendisine ödülünü veren bayan sanatçıyla tokalaşmak yerine elini göğsüne götürerek yapmış. Ardından bir başka tiyatrocu hanım Afife Jale'nin rûhuna hitaben irâd ettiği tiradında, "Senden sonra sanat çok ilerledi, gelişti ama siyasetçiler pek gelişmedi" tesbitinde bulunmuş. Ah, ne kadar severler böyle güzel artislikleri...

Bana göre ödül töreninin en anlamlı konuşmasını yapan sanatçı şöyle demiş, "Biz serseriler hikayeler anlatırız hem de güzel ve tatlı hikayeler; bugünlerin de hikayeleri anlatılacak. Sanat uzun, hayat kısa!"

Eh, güzel tesbit ama son cümleyi tersine çevirmek kaydıyla: "Hayat uzun, sanat kısadır aslında! İnanmayanlar günün birinde "eli mecbur" alkışlarla çıkacakları o ışıklı yolun sonunda gördüklerini, yine afacan çocuk haylazlığına bürünmüş theatral bir edâ ile anlatabilirler. Nasılsa o esnada yaşadıkları ontolojik kaykılmanın anlam ve önemi kalmamış olacaktır, şimdi ne söylesem boş; bana inanmayanlar bu önemli konuyu bizzat Dionysos'a sorabilirler!