Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Yandaşları Sayın Erdoğan'a âşık olmakta ve övgü söz konusu olduğunda insanın yüzünü kızartacak benzetmeleri art arda sıralamakta serbestler.

Aşka hörmetimiz var. Öte yandan yandaş takımıyla AK Partiye bu seçimde oy vermeyen yüzde 10 civarındaki kitle arasında mühim bir fark bulunduğu açığa çıktı. Neydi bu kitleyi hoşnutsuzluğa iten sebepler?

Benim aklıma hemen, şu bol keseden savrulan asgari ücret rakamları, bayram ikramiyeleri ve vatandaşlık ödeneği gibi câzip vaatlere hükûmetin serinkanlı yaklaşması geliyor. “Nerden bulacaksınız bu parayı?” suali hükûmeti seçmen nazarında sevimsizleştirdi ve anladılar ki seçimi kazansa da muhalefetin jestini görmeye niyeti yoktur.

Erdoğan'ın kurmayları boşuna mağlubiyetini aramasınlar: Vaktiyle Demirel'in, “Diğer partiler ne veriyorsa benden 5 fazlası” vaadi çöküşü geciktirebilirdi!

Ee, Türkiye'de siyaset şimdilik bu ayarda gerçekleşiyor!

Seçimlerde dış politikadaki ‘derin başarısızlık' hiç konuşulmadı; memleketi bir açık hava hapishanesine çeviren hukuksuzluklar da...

Sulh Ceza hâkimliklerinin kuruluşu, yargının partizanlaşması, herkesi fişlemeyi ilk vazife edinen muhaberat devleti uygulamaları veya Bank Asya'ya hükûmet memurların çökmesi filan gibi ayrıntılar da AK Partili küskünleri hiç ilgilendirmedi. Onlar, -beni çok şaşırtan bir hassasiyetle- Aksaray, Kaçaksaray, yaldızlı bardaklar, Diyanet'in Mersedes'i filân gibi debdebe ve tafrafuruşluk görüntülerine çok içerlediler ve bu paraların şahsî rızıklarından kesilerek harcandığına inandılar. “İtibardan tasarruf olmaz” vecizesinden aldıkları güçle savrulan bu paralar, sâbık Maliye Bakanı'nın dediği gibi hakikaten sair israflar yanında çerez parası miktarındaydı fakat bu fındık-fıstık kabilinden yastık çerezleri, asıl miktarından daha fazla gürültüye sebep oldu. Seçmenin cebine dokunan yanıyor!

Bu seçimin mağlubu Sayın Erdoğan ise mağduru da Sayın Davutoğlu'dur.

Erdoğan, Davutoğlu'na hiç şans vermedi ve asla göz açtırmadı. Ara sıra “Ama ben bir başbakanım yahu” diye mırıldanan Davutoğlu'nun siyâsette ikbâl devri kapandı; sebebi gayet açık: Erdoğan gibi güçlü bir siyasetçi, seçim akşamı balkondan “Bir destan yazdık” diyerek durumu hâlâ anlamadığını gösteren kifâyetsiz bir figüre artık şans tanımaz.

AKP'nin her şeye rağmen yüzde 40 oy alabilmiş olması seçimlerin ıskalanan bir başka gerçeğidir. Demokratik değerler ve hukuk devleti kıstasını önemseyen bir ülkede seçmenin, hukuk zorbalığını daha başka türlü cezalandırması beklenirdi. Sayın Davutoğlu'nun bahsettiği ‘destan' olsa olsa budur ve pek de haksız sayılmaz!

Şimdi uzlaşma vakti geldi ve denetimsiz, keyfî yönetim dönemi sona erdi. Kırıcı, yaralayıcı ve abartılı yorumlardan kaçınmak gerekiyor.

Siyasi kültürümüz, bir partinin üç dönem boyunca ülkeyi adil ve tarafsız tarzda yönetmesine yetmedi. Madem güç zehirlenmesine karşı bünyemiz dayanıksız, öyleyse uzlaşmayı öğreneceğiz ve koalisyon kültürünü geliştireceğiz. Meclis çoğunluğuna yaslanarak ‘höt-zöt'le buyurganlık etmek yerine şimdi sadece asgari müşterekte uzlaşılması gerekiyor. Sadece siyasi partilerin değil, herkesin, yani komşuların, akrabaların, dargınların, siyaset yüzünden birbiriyle selamı sabahı kesenlerin de uzlaşmayı öğrenmesi lâzım. Belki çok daha fazlasını hak etmişlerdi fakat mağlupları incitmek doğru değil; hele hele ‘devr-i sâbık edebiyatı' yapmak yanlış olur.

Devr-i sâbık edebiyatı yapmamak, yani geçmiş dönemle siyasi bir intikam davasına girmemek, elbette “hukuk devletinin fabrika ayarları”nı kapsamıyor. Hukuk devleti böyle günler için lâzım; hukuku çiğneyen hesabını elbette ödeyecek ve bunun için her şeyden evvel muhtemel bir koalisyonun ilk şartı bu olmalı: Hukuk devletini yeniden işler hale getirmek ve devr-i sâbık intikamcılığı yapmamak.

Daha ilk günden kendine muhalefet görevi biçen muhalifler de dahil, bütün siyasî aktörler hesabını buna göre yapmalı.