Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Aklıma hep döne dolaşa rahmetli Mehmet Çınarlı büyüğümüzün babasına yazdığı şiirdeki, "Asker görünce ağlardın" mısraı geliyor; "Asker görünce ağlardın". Bizde milli bayramların, bazı gözlemciler tarafından fazlaca "militer" manzaralar verdiği vehmi belki kısmen doğrudur ama askersiz milli bayram nasıl bir şeydir ki? Asker yürüyecek; gıcır gıcır botları, bayramlık melbûsatı, sırtında muharebe avadanlığı ve miğferi ile bir takım olsun asker yürüyecek ki bayramın tadı gelsin.

Arkada askeri bando İzmir Marşı'nı, Sakarya Marşı'nı vuracak, seyirciler arasında "milli ordu" kavramının ma'şeri derinliğini bilenlerin göz pınarlarına yaş hücum edecek, dudaklardan, "Allah'a emanet, ya Rabbi bütün evlatlarımız senin birliğine emanet" duaları dökülecek...

Ordu, bu toplumun kurduğu ilk ve en esaslı teşkilat; varlığıyla, görkemiyle, düşmanı yıldırma gücüyle iftihar ettiğimiz ve her erkek ferdin, hiç olmazsa Askerlik Dairesiyle olsun bir şekilde içine karıştığı bir süreç. Ordu izzetimiz ve iffetimiz. Bu millet ona "Peygamber Ocağı" der; işin edebiyatında değilim; aynen öyledir; biz askerimizi görünce ağlayan bir cemiyetiz ve böyle olmak, askerini "göremeyince" ağlayan bir cemiyet olmaktan yeğdir.

Ordunun siyasete yerli-yersiz müdahaleleri olur; Türkiye gerçeğidir. Gün gelir tenkid ederiz, gâhi kalbimiz kırılır, kimi zaman buruklaşır, "keşke gönlümüzdeki yerlerini bilseler; muhabbet kredilerini bu kadar ucuza harcamazlardı" diye düşünürüz ama biz askerimizi severiz efendim. Yaptığı darbeleri yersiz ve yanlış bulsak da severiz; o Mehmetçik Mehmettir; Mehmet'in aslen kim olduğunu bilir misiniz?

Mustafa Kemal Paşa'nın Mareşal üniformalı resmi Meclis'e değil de nereye yakışır ki? O da bir Türkiye gerçeğidir; ardına sığınırak siyaset yapmaya çalışanları ayıplarız, fikirlerini "nass" haline koymaya kalkışanlarla beraber olmayız; adı, hâtırası ve fikriyatı sömürülürken cıvıtıldığı çokca vâkidir ama o devletimizin bânisidir. Lâyıkınca sevilmesine ve hâtırasına saygı duyulmasına mâni güruhla "Gâzi" Atatürk arasında bir ince tefrikimiz vardır, çoğu kere bilinmez ve çokca da yanlış anlaşılır ama Atatürk'ün resminden rahatsızlık duyanlardan biz de rahatsızlık duyarız. İlmen tenkid edenlerin içtihadına hürmet etmek başka bir şeydir, bir aklıkarışığın aleni ve yakışıksız lâflarından gizlice haz ve sevinç duymak apayrı bir şey!

Tenkid sevgiye mâni değildir ve tenkid, hürmete şâyân olabilmek için arkaplanında nefretin kekreliğini taşımamalıdır.

Diğer cihetten:

En küçük eleştiriler karşısında dahi en yetkili ağızlardan sert cevaplar vermesi, sanki ordunun"tekzib edilmeyen haber kabullenilmiş sayılır" hükmü kapsamında kalmamak için bir nefis müdafaasına girdiği şeklinde intiba veriyor; bu cevap aceleciliğinde biraz da, "biz kendimizi müdafaa etmezsek kimse sahiplenmez" endişesi de var gibidir. Bana göre yaşadığımız son kırk yılda ordu, demokratik nizamı siyasi müdahaleler ve darbelerle sekteye uğratırken kamuoyunun mühimce bir kısmını incitti; gönül burkuntularına yol açtı ama iyi bilinmesi gerekir ki bu millet ordusuna muhasım olmaz; onun böyle bir siyasi geleneği yoktur ve nihai tahlilde dost ile düşmanı ayırdetmesini de bilir. Son kırk yılı demokratik ahenk içinde tamamlayabilseydik, bu hakikat çok daha vazıh şekilde tecelli eder, en azından Cumhuriyet'in muhafızları gerçek tehdidle "dırıltı" arasında bir tefrik inceliği geliştirerek, demokratik teamüllerin yerleşmesine esaslı katkıda bulunmuş olurlardı.

Bu mânâ dahi bir tefrik inceliğidir, hâlâ "akredite" görünmesek bile!