Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bedelli askerlik konusu yeniden gündeme geldi. Kariyer yolunda yıllarca dirsek çürüten, iş kuran, sorumluluk ve risk üstlenen gençler, bir kere daha bedelli askerlik uygulamasına gidilmesini istiyorlar; buna mukabil Millî Savunma Bakanlığı (MSB) ve Genelkurmay, henüz bir yığıntı söz konusu olmadığı için bedelli askerliğe sıcak bakmadığını söylüyor.

Mesele, sadece "bedel" ödeyerek kısa süreli askerlik yapmak veya ödevden muaf olmakla bitmiyor. Çünkü bedelli askerlik de kendi içinde çelişkiler ve tutarsızlıklar taşıyan bir çözüm yolu.

Kanuna göre, her erkek TC vatandaşı için askerlik, Anayasa'nın 72. maddesine göre hem hak hem ödev sayılıyor ve "genel" mahiyet taşıyor. Bu çerçevede bedelli askerlik uygulaması, Anayasa'nın 10. maddesinde gösterilen genellik ve eşitlik prensibinin ruhu ile çatışıyor; her ne kadar Anayasa Mahkemesi, 2004 yılında verdiği bir kararla bedelli askerliğin eşitlik prensibini zedelemediği görüşünü benimsese de bu kararın, en azından vicdan terazisinde hayli su götüreceği kesindir. Adı üstünde bedelli askerlik, hiç de azımsanmayacak ölçüde bir meblağın Hazine veznelerine ödenmesiyle gerçekleşebiliyor. Bu "bedel" 1987 uygulamasında takriben 5 bin 500, 1992-93 yılında takriben 5 bin, 1999 yılında ise 15 bin Alman Markı'na tekabül ediyordu (Rakamları, geçen hafta Mehmet Baki'nin Aksiyon'da yayınlanan dosyasından aldım).

Yaş itibariyle ortalama 25-35 kuşağında bulunan bir gencin bu kadar parayı kendi birikimi ile karşılaması nadir ihtimâldir. Bedelli askerliğin "bedel"i, ancak şartlar zorlanarak ve büyük ihtimâlle aile bütçesinden desteklenmek suretiyle tedarik edilebilen miktarlardır. Sadece "bedel" miktarı bile eşitlik prensibini haleldareden bir faktördür. Kaldı ki, uygulamanın eşitlik ilkesini bozup bozmadığını öğrenmek için başvurulacak en sahici yol, o esnada askerlik hizmetini yapmakta olan diğer yükümlülerin kanaati olmak gerekirdi.

Bana göre eşitlik ilkesinin çiğnenmiş olması bu noktada pek de mânidar değildir: Böyle bir uygulama daha önce üç kere uygulanmış ve gerek kanun koyucu, gerek kanundan yararlanan gençler tarafından tasvib görmüştü. Şu günlerde yeniden "bedelli" talebinde bulunan gençler, moda tabirle "bir ilk"in peşinde değiller; daha önce yapılmış bir uygulamanın tekrarını istiyorlar. Siyasi ve askerî merciler de uygulamaya -benim yaptığım gibi felsefi bir nokta-i nazardan- karşı çıkmıyor, bilakis henüz ihtiyaç hissedilmediği, namzet sayısında bir yığılma yaşanmadığını söylüyor ve gerekirse bu uygulamaya yine gidilebileceğini imâ ediyorlar.

Bakalım gençlerin baskısı ve kamuoyu ile basının desteği yeni bir bedelli uygulamasını gündeme getirir mi; bunu bilemeyiz fakat özellikle kanun koyucunun şapkasını önüne koyarak "askerlik ödev ve hakkı" kavramını yeniden enine boyuna ele almasının zamanı gelmiş bulunuyor. Bundan sonra dönem dönem piyango gibi çıkarılan ve kısa bir döneme mahsus tutulan bedelli uygulamalarıyla problem çözülmüş değil, ancak ertelenmiş olur.

Öncelikle şu problemi kabul etmek gerekir: Devletin güvenlik ihtiyacı hiçbir şekilde ortadan kalkmayacağına göre genel nitelikteki askerlik ödev ve hakkını daha makul bir süreye indirmek düşünülmelidir.

Makul süreden kasıt 1 ay ile 3 ay arasında değişebilir. Bir ayın yetmeyeceğini düşünenler, askerliğini döviz karşılığı bedel ödeyerek yapan yükümlülerin sadece 28 gün silahaltına alındığını hatırlamalıdırlar; askerlik nosyonunu elde etmek için bu sürenin yetersizliği açıktır; makul olan, askerlik çağına girmiş her gencin, hiçbir şekilde erteleme veyahut kaytarma yollarına tevessül etmeksizin kendi rızasıyla ve talebiyle bu ödevi yerine getirebilme imkânının sağlanması olacaktır. Bedelli askerlik taleb edenler, uzun yıllar alan eğitim ve kariyer süreçlerinin bilinmeyen bir tarihte kesintiye uğrayarak zarara uğramış olmalarından ötürü mâkul bir arzuyu seslendiriyorlar. Üç ayı geçmeyecek bir genel askerlik hizmeti için hiçbir yükümlü erteleme veya kaytarma yollarına tevessül etmez; yıl içinde muhtelif mevsim tercihlerine bölünmüş bir tablodan istediğini seçer ve bazı gençler için ertelene ertelene kâbus haline gelen vecibesini yerine getirmiş olur.

30-35 yaşını geçmiş yükümlülerin askerî birliklerde çektiği fiziki ve psikolojik sıkıntılar herkesin mâlumu; yeni askerlik düzenlemesinin temel hedefi, "herkesin, gençlik yılları esnasında ve ertelemeden" ödevini yerine getirmesi olmalıdır.

Bu noktada, halk arasında çok büyük dedikodu ve kötü imâlara sebep olan "çürük raporu" olayına da sağlıklı bir çözüm getirmek kabildir. Yeni uygulamada, daha önce, sağlık kurulu raporuyla "askerlik hizmetini yerine getiremez" derecede mâlul veya engelli olduğu tesbit edilen yükümlüleri bile 3 aylığına silah altına alacak bir uygulamaya kesinlikle taraftarım. Engelli ve kalıcı hastalığı olanlar, vücut durumlarına uygun şartlarda hafifleştirilmiş bir program çerçevesinde bu anayasal hak ve ödevlerini yerine getirip daha sonraki ömürleri boyunca, "askerliğini nerede yaptın?" sorusu karşısında ezilmekten de kurtuldukları gibi, halk arasında "çürük raporu" diye bilinen ve açıkçası ara sıra suiistimal edilen kurum hakkında daha iyi bir imaj verilebilir.

Ordu büyük bir bürokrasi, büyük bir teşkilat. Yurt sathına dağılmış yüzlerce askerî birliğin, silah sistemlerinin bir anda 3 aylığına askere alınmış erler tarafından yürütülmesi beklenemez; bu durumda en doğru tercih, esasen daha önce defalarca dile getirilmiş olduğu üzere profesyonel askerlik sistemine geçmek olacaktır. Yeni silah ve savunma sistemlerinin "çok asker"den ziyade "bilgi ve teknoloji" kullanmayı gerektiren teknik esaslara dönüşmesi, esasen Türkiye'nin her yıl yarım milyon askeri silahaltında bulundurmasını tartışılır hâle getiriyor. Profesyonel ordu uygulamasının, kronik işsizlik derdimize bir miktar da olsa çare teşkil etmesi de gözden uzak tutulamaz.

Ben, her gencin askerlik hizmeti sürecinden geçmesi gerektiğine samimiyetle inanan biriyim. Demokratik kurum ve meziyetlerle güçlendirilmiş millî devlet modelini de savunuyorum. Bu hâliyle sürdürülmekte olan askere alma politikası, gençlerimizi askerlikten soğuttuğu gibi, askerliği de sanki ağrılı bir diş gibi sevimsiz surette algılamalarına yol açıyor. Askerlik sürecinin millî kültürümüzde ve halk arasında hâlâ, itibarlı bir mevkii ve imajı var ve ben askerlik itibarının kesinlikle yüksek tutulması gerektiğine inanıyorum.

Genel askerlik hizmetini yeniden düzenlemenin için tam sırasıdır. Tekliflerimi özetliyorum: Bedelli askerliğe, kamu vicdanında hoş karşılanmayan, adaletsiz bir uygulama olduğu için tevessül edilmemelidir; buna mukabil askerlik süresi 1 ilâ 3 aya indirilmeli, engelli gençlerimiz mümkün olduğu mertebede silahaltına alınmalı ve askerî birliklerin ihtiyaç duyduğu daimi hizmetler için profesyonel ordu uygulamasına geçilmelidir.