Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Başbakan'ın açıkladığı bedelli tasarısı, mükellef gençler arasında hayal kırıklığı uyandırdı.

30 yaş sınırı mâkul görünüyor ama 30 bin lira, iş hayatının başındaki gençler için çok büyük para. Bir nevi, "Bedelli bedelli diye kafa ağrıtıyordunuz, alın size bedelli. Parayı bastıran yırtsın askerlikten" durumu; oysaki gençler, iki taksitte 30 bin verebilecek olanlardan çok, zar zor da olsa tedarik edebilecekleri şöyle 15-20 bin civarında bir bedel kestiriyorlardı gözlerine; yani daha demokratik bir meblağ, daha göğüslenebilir bir bedel umuyorlardı. Tasarı, bu edâ ile "Bedeli boşver yeğenim, gel paşa paşa askerliğini yap" diyor. 21 günlük temel eğitim şartı ise espri gibi... Muhariplik eğitimi 21 güne sıkıştırılabilir ise daha uzun sürelere ne ihtiyaç var diye sorarlar adama; böyle bir "draje" icat etmişsek, bu yararlı haptan yurtdışındaki "Dövizli" yükümlüler niçin istifade ettirilmez; haksızlık değil mi?

Miktar yüksek, sınır mâkul ama tasarının felsefesi sakat: Bugüne kadar yapılan her bedel uygulaması gibi şimdiki de, Anayasa'nın 72. maddesinin yanağından mânidar bir makas alıyor. Mânâ şudur: "Bakmayın anayasanın hak ve ödev dediğine, askerlik azîm bir meşakkattir, ver parayı görmeyeyim seni!"

Ah para, gözün kör olmasın e mi; neler yaptırıyorsun hükümetlerimize!

Bugünden tezi yok, "bedel" çağına girmiş yaşı geçkin gençler, posta kutularımızı, "Bedel düşürülsün" meâlinde e-mektup bombardımanına uğratacaklardır, haksız da sayılmazlar ama onların felsefe, tutarlılık, anayasal eşitlik gibi ufak-tefek pürüzleri görmeye zamanları yok; her kuşak kendi derdini yaşıyor. İşin doğrusu, -eğer çıkarabileceksek!-, askerlik meselesini yeni anayasada tâ kökünden tutarlı bir çözüme kavuşturmaktır.

Nasıl olabilir, meselâ şöyle olabilir pekâlâ: Hâl-i hazırda, "Vatan hizmeti, her Türk'ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetler'de veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir." çerçevesini getiren 72. madde kaldırılır, yerine "Milli güvenliğe katkı yükümlülüğü" başlığı altında, "Her vatandaş, milli güvenlik hizmetlerine katkıda bulunur; isteyenler bu katkıyı bizzat askerî birliklerde muhariplik eğitimine katılmak yoluyla yaparlar; kalanların durumu kanunla düzenlenir" hükmü getirilir. Böylece askerlik hizmetinde gönüllülük esası benimsenmiş olur ki, doğrusu da budur; fiilen muhariplik yapmak istemeyenler ise belirli süre kamu hizmeti veya bedel benzeri makul borçlandırma usulleriyle milli güvenliğe katkıda bulunurlar. Mesele biter ve tutarsızlık kalmaz. Bu düzenleme, gönüllülük esasını getirdiği, profesyonel ordu teşkiline de hukuki dayanak hazırladığı gibi milli güvenliğe katkı hizmetinin kamu hizmeti karşılığı yerine getirilebilecek olması, vicdânî red konusundaki muhtemel tartışma ve pürüzleri de bertaraf etmiş olacaktır.

Evet, bu "Vatan hizmeti" kavramında esaslı bir paradigma değişikliğidir fakat esasen her anayasa yeni bir paradigma değişikliği demek değil midir? Bu değişiklikten en ziyade etkilenecek olan taraf, askerî bürokrasi olacaktır; küçülmek, bütün bürokratik bünyelerin nefret ettiği bir olgudur çünkü. 20. yüzyıldan kalma genel askerlik kavramı, hayli şişkin bir asker mevcudu ve ona bağlı olarak kalabalık bir askerî bürokrasi sınıfı gerektiriyordu. Belki şimdiki mevcudun onda biri civarında yüksek eğitimli, tamamı gönüllü ve muharipliği bir meslek ve hayat tarzı olarak benimsemiş orduya ihtiyaç duyuyoruz; sadece "askerî vesâyet"i kırmış olmak için değil, bilakis milli güvenliği daha etkili bir düzenleme ile daha yoğun şekilde sağlayabilmek için böyle bir düzenlemeye gerek var.

Sadede gelelim; tasarının kanunlaşmasına kadar geçen süre zarfında kamuoyu baskısı ile bedel miktarının daha aşağılara kadar düşeceğini tahmin ediyorum ama işte apaçık görünüyor, tasarı yamuk ve tutarsız duruyor. Bari yamukluğu yeni anayasaya taşımayalım.