Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Şimdi meseleyi anlattığımda siz hemen, "Aa, yazara bak, köşesini şahsi problemine ayırmış" diyebilirsiniz; öyle değil, aslında mesele hem içtimai, hem de pek komik.

Adını saklamanın alemi yok: Digitürk'ten bahsedeceğim. Şöyle-böyle on senedir üyesiyim. Yaşadığım yerlerde kablolu yayın nimeti bulunmadığı için vaktiyle abone olmuştum; bu arada Lig Tv'nin payını da unutmamalı. Vaktiyle sevdiğim ve tuttuğum Galatasaray'ın maçlarını evde çekirdek çitleyerek seyretmek ve acı çekmek câzip görünmüştü fakat sinn-i kemâl yaşlarına eriştiğimizden mi nedir, artık küme düşme tehlikesiyle yüz yüze gelmek bile insanı heyecanlandırmayınca, başkaca sebeplerle birlikte adı geçen yayın platformu da benim için câzibesini kaybediverdi. Üstelik canlı yayında ekranın alt kısmına bant şeklinde reklam alıyor ve görüntüyü alttan üstten bastırıyorlardı; bende biraz proportion (tenâsüb) budalalığı vardır, illet oluyordum. Şikâyet kaç para? Hem kıyâmet gibi para verip görüntü satın alıyorsun, üstüne de paranla reklam seyrediyorsun!

Üstelik GS, son şampiyonluğa imzasını koyan Cevat Hoca'ya emekli memur muamelesi yapıp uzaklaştırdıktan sonra kesinlikle iflâh olmamış, bu defa da egosu tehlikeli derecede yüksek Fatih Terim'i ve yine üstelik üçüncü defa "Kurtar bizi hoca" duygusallığı ile yalvar-yakar tam yetkili yapıvermişti. Bu kadarı fazlaydı; geçen yıl askıya aldığım, hariçten taraftarlık statümü yeniden dondurmaya karar verdim; ne zaman Kazım (İkinci a'da inceltme işareti yok!) ve Fatih Terim kendilerine başka takım bulurlar, o zaman oturup yeniden inceleyebilirim durumu; bakarım, şartlar hoşuma giderse yeniden GS ile ilgilenebilirim ama bu sıralar asla! İsterse kainat şampiyonu yapsınlar takımı; vızz gelir tırıss gider!

Diyeceksiniz ki, bunun mevzu ile ne alâkası var? Efendim sizin galiba "Kelebek efekti" denilen şeyden haberiniz yok. Bazen hiç ilgisiz gibi görünen bir husus davranışlarınızı biçimlendirebilir. Kaldı ki esasen gerekçe göstermem de gerekmiyor bir abonelik iptali için, değil mi ama?...

Uzattık. Digitürk abonesiydik ve Lig Tv'nin da hatırı vardı ama artık yok. Zaten Tv ile muaşakam azaldı, kapattırayım dedim.

Müşteri hizmetlerine telefon açtım. Kendi paramla bir hayli sesli tanıtım ve yönlendirme hizmeti aldıktan sonra temsilciye bağlandım. Hanımefendi evvela terk sebeplerini öğrenmek istedi. Dilimizin döndüğü kadar anlattık, nezâket gösterdik, "Sana ne yahu; istersem abone olur istersem terk ederim; parasıyla değil mi, sana ne?" demedik. Belki de hanım kızımız, eğer bir hizmet aksaması varsa, giderilmesi imkanını araştırıyordu. On dakika kadar süren mülakat esnasında kararlı olduğumuzu izah edince bu defa bir başka safhaya geçtik. Kulaklarıma hâlâ inanamadığım bir işlemler dizisini yerine getirmek zorundaymışız meğerse;

1-Bir A4 kağıda önlü-arkalı nüfus cüzdan fotokopisi yaptırmalı,

2-Bu kağıdın hemen altında abone numarası yazılmalı! (Yahu ne bileyim ben; neyse ki, hanımefendilik gösterdi, numarayı hatırlatmak lütfunda bulundu.)

3-Cep telefonu numarasını da arzuhâl kağıdına ilâve etmeli

4-Ve niçin Digitürk aboneliğini iptal etmek istediğimizi yazmalıymışız; yoksa talebimiz işleme konulmazmış. Sonra bu kağıdı filan numaraya faks çekmeliymişiz!

Müşteri temsilcisine "Noterden vekaletname, muhtardan iyi hal kağıdı da gerekiyor mu?" diye espri yapayım dedim. Tınmadı bile; belli ki bu kızgın esprileri her gün defalarca duymaktan usanmıştı.

Niçin faks yahu, anamızın kızlık soyadını sordunuz söyledik; kimliğimizi bilmiyormuşsunuz gibi yeniden isbat etmemizi istediniz, ettik. Bizi, modası geçmiş, artık seyrek kullanılan eski bir teknolojiye niçin mahkum ediyorsunuz?

Dişimizi sıktık, peki dedik. Mahalledeki kırtasiyecinin faksı var. Gittik, önce fotokopi altına dilekçe, gerekçe isim, imza, her bir şey tamam...

O da ne faks makinesinden çıt çıkmıyor; karşı taraf duvar. Haydii yeniden telefona sarıl bakalım, çıkan operatör, "Makina arslan gibi çalışıyor; belki bir yoğunluk vardır, yeniden deneyiniz, ilgileniyorum" diyor ama faksın gıkı çıkmıyor.

Dedim ki, "Bu yaptığınızı yazacağım, okuyucularıma anlatacağım; demedi demeyin!"

Belki de tesadüf, birkaç saniye sonra karşı tarafın faksı canlandı; arzuhalimizi gönderebildik fakat sanmayınız ki işlem tamamlandı. Onu birkaç gün içinde göreceğiz; bakalım yeni yeni engeller çıkacak mı?

İşte yazıyorum. Vaziyet şudur: Abone olurken işleminiz birkaç dakikada kolaylıkla bitiveriyor ama ayrılırken Katolik nikâhını bozmaktan beter hale getiriyorlar müşteriyi. Nitekim internet sorgulama çubuğuna "... aboneliği iptal" yazınca, büyük bir ailenin küçük bir feryatçısı olduğumu fark edip şaşırdım. Şikayetler yeni değil, yıllardan beri tüketiciler girişin kolay çıkmanın deveye hendek atlatmaktan zor olan bu işlemden yakınıp durmaktalar.

Tüketici haklarını koruyan kuruluşlar bile etkili olamamış anlaşılan.

Manzara şu; şirket büyük, tüketici küçük. Elinden geldiği kadar yeni müşteri toplamaya, mevcut müşteriyi tutmaya çalışıyor; hakkıdır ama insanları canından bezdirecek derecede değil. Resmen kâbus yahu...

İki gün sonra telefonuma bir mesaj geldi, ertesi gün telefonum çaldı, bir başka müşteri temsilcisi, benimle abone iptali hakkında konuşmak istiyordu; uzatmayım, daha elverişli şartlardan bahsetti ve o güzelim soruyu sordu,

Aboneliği terk sebebim ne idi; bir kere daha anlatabilir miydim?

Dedim ki, "Sizden ayrılış sebebim, tam da bu durumdur işte; sızlanan müşteriler için özel bir tarife gündeme getirmenizdir yani!"

-Efendim, dedi operatör, hatlar çok cızırtılı, ne dediğinizi tam anlayamıyorum; sizi sonra ararım ben.