Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Medeniyeti her zaman teknoloji boyutunda düşünmemek lazım; Gündelik hayatın ayrıntılarında kaliteyi ve güzelliği artıracak her gayret, aslında medenî birikimimize ilave edilmiş demektir

Sık seyahat edenler bilirler; "Seyahat konforu" söz konusu olduğunda, Ankara'nın doğusu ile batısı arasında çok dikkate değer ve düşündürücü kalite farkı hissedilir. Meselâ Kars'tan İzmir'e trenle seyahat ettiğinizde Ankara'nın batısına doğru gidip gelen seferler, vagonundan işletme tarifesine, helâsından lokantasına, koltuğundan kondüktörüne kadar bir başka dünyaya ait gibidir. Kara yolculuğunda da aynı farkı hissetmek mümkündür. Yeni model otobüsler genellikle batı seferlerinde konulur. Personel son derece nazik ve profesyoneldir. Çoğu firmalar kalitelerini hissettirmek için müşterilerini otogarın hayhuyuna sokmak yerine, ayrı ve iyi döşenmiş terminallerinden otobüslerine bindirmeyi tercih ederler. Fiyat farklıdır ama hizmet kalitelidir.

Yakın zamanlara kadar otobüs garajlarının sefalet seviyesinde tesis edilmiş bir demokratik havası vardı. Işıklı reklam panolarına iri harflerle yazılmış belde isimleri, daima kirli ve asla temizlenemez intibaı veren mozayik betondan mamül taban döşemeleri, kırık dökük bankolar, insana hiç emniyet telkin etmeyen yazıhane görevlileri, karşıdan gelen her şahsı potansiyel bir avanak olarak değerlendiren bıçkın, laubali ve vicdansız değnekçi takımı (ki bu şahısların komisyon üzerinden çalıştıkları için yakaladıkları "ördek"leri, bazen 12 saate varan bir müddetle nâhak yere otogarda oyaladıkları sıradan vakalardandı) ve otogarın müşterek kullanıma açık yerlerine aynı derecede eşit dağıtılmış sefalet görüntüleri; daha yaklaşırken burun düşüren helâlar, yoğun ayak kokusundan ötürü insanda "kazâ edeyim" hissini uyandıran kirli mescidler, "aç kalsam daha iyi" düşüncesini davet eden yiyecek büfeleri vesaire... Neyse ki otogarlar, yine Türkiye'nin batısından başlamak üzere doğuya ağır ağır yayılan bir hızla esaslı ıslahat görmeye başladı ama doğuyla batı arasındaki fark hâlâ kendini muhafaza ediyor.

Eğri oturup doğru konuşmalı; bu fark, devletin sırtına sarabileceğimiz türden bir farklı standart uygulaması değil; tamamen sosyolojik gerekçelerle izahı mümkün bir makas bu. Mesela devletin işlettiği trenleri ele alalım. Batı Anadolu standartlarıyla techiz edilmiş bir trenin doğu Anadolu'ya bir hafta süreyle sefer yapması neticesinde şaşılacak bir süratle trendeki "batı" konforunun azaldığını tahmin etmek mümkün. Tabii bu noktada en geniş mânâsıyla "görgü" ve temizlik alışkanlıklarının büyük payı olduğu inkar edilemez. Doğudan gelen trenlerden dışarıya doğru bir köy kahvesi görüntülerinin ve kokularının yayılması bizim ülkemizin gerçeklerindendir. Türkiye'nin doğusu ile batısı arasındaki o kolay telafi edilemez sosyolojik fark, siyasi kültürden seyahat âdâbına, kamu yatırımlarından yaygın üretim tarzına kadar hemen her alanda hissedilen tabiatıyla bizim tabii bir problemimizdir.

Rüya gibi bir tuvalet manzarası

Aksaray'dan Konya'ya doğru dümdüz uzanan o sıkıcı ve biteviye asfalt'ın otuzuncu kilometresinde yolun sol tarafındaki benzin istasyonunda mola vermem tamamen tesadüftü. Ortalıkta pek kimse görünmüyordu ve bu gibi yerlerde yadırganan bir tenhalık vardı. Etrafı pek kolaçan etmeden tuvalete doğru yöneldim. İnanılmaz bir tablo bekliyordu beni: Lavabolar pırıl pırıldı ve sıcak—soğuk su muslukları vaadettikleri hizmeti yerine getiriyorlardı. İçerde temizliğin evrensel kokusu vardı. Yerler henüz paspas edilmiş gibi tertemizdi. Küçük pencerelerin içine yerleştirilmiş yapma çiçekler tuvalette gönül açıcı bir tesir yapıyordu ve bilinmeyen bir hoparlörden içeriye şakrak bir Ankara oyun havası yayılmaktaydı. Acaba rüya mı görüyordum?

Karşılaştığım şeyler o kadar sıradışı ve o kadar imrenti uyandıran bir intizam içindeydi ki, lavaboyu kullandıktan sonra aynı temizlik derecesinde terketmek için fazladan birkaç dakika oyalanmaya değerdi. Belki espri gibi görünecek ama, insanın o mekândan dışarı çıkası gelmiyordu. Hemen birkaç adım uzaktaki Mescid yazılı kapıya yöneldiğimde aynı temizlik ve ferahlık hissi daha kapıda insana "hoşgeldiniz" der gibiydi. Tertemiz ayakkabılıklar, aynı temizlikteki yer döşemesi, sade bir dekorasyon anlayışı ve huzur.

Dışarı çıkınca bu güzellikleri inşa eden adamı bulmak ve tebrik etmek için dışarıdan bakkal dükkânını andıran kısıma doğru yürüdüm. Müessese üniformasını giymiş genç bir delikanlı güleryüzle karşıladı ve işin aslını ondan öğreniverdim. Meğer "Alişenler" ismini taşıyan bu tesis henüz tam manasıyla faaliyete geçmemiş; sadece benzinlik ve market kısmı çalışmakta imiş. Lokanta ve çay salonu yakında açılacakmış. Biraz hayalkırıklığına uğramadım desem yalan olur; birkaç gün sonra bu nezih ve itinalı tablonun, gündelik kalabalıktan ötürü yerini yavaş yavaş umursamazlığa terkedebileceğini düşününce canım sıkıldı ama yine de görevimi yerine getirmekten kaçınmadım. Görevli delikanlıya bu derece temiz bir tesisi daha önce hiçbir yerde görmediğimi, müşterilerini bu kadar ciddiye aldıkları için onlara teşekkür ettiğimi, her zaman aynı itinayı göstermelerini ümid ettiğimi belirterek oradan ayrıldım. O da çok mutlu oldu ve işine gösterdiği itinanın lâfla da olsa ödüllendirilmesi hoşuna gitti.

Rüya gibi bir şeydi yani.

Gündelik hayatın kalitesini artırmak

Evet, küçücük bir ayrıntı; belki de teşkil ettiği bütün anlamdan daha büyük. Aynı güzelliklere mesela Adilcevaz'la Erciş veya Kâhta ile Adıyaman arasındaki karayolunda tesadüf etmek, teorik olarak hiç de imkânsız değil. Netice itibariyle bir işletmecinin hergün harcadığı temizlik malzemesi ve insan gücünün iki katını sarfetmesiyle o işletme yörede temizliği ve titizliği ile ün yapan bir kuruluş haline gelebilir. Bu konuda gösterilecek ısrar ve itina, pek kısa zamanda diğer kuruluşlar için vazgeçilmez bir ticari başarı şartı şeklinde algılanabilir. "Şimdilik böyle de idare edebilirim" veya "Benden böyle bir hizmet talep edilmediği halde işletme masraflarını niçin artırayım?" şeklindeki düşünceler, bizi bir yerde bütün toplum halinde esir alıyor. Gündelik hayatın kalitesini artırmak için hemen herkesin kendine göre yapabileceği ufak tefek fedakarlıklar var; kaldı ki bunların ne kadar fedakarlık olduğu da tartışma götürür, zira mesela ticari hayat gözönüne alınacak olursa bu gibi ekstra gayretlerin kâr cinsinden kısa zamanda kazanca dönüşeceği âşikârdır. Medeniyeti her zaman teknoloji boyutunda düşünmemek lazım; Gündelik hayatın ayrıntılarında kaliteyi ve güzelliği artıracak her gayret, aslında medenî birikimimize ilave edilmiş demektir.

Bağımıza gazel düştü ve Bayram Bilge Tokel

Sadece "türkücü" kimliğiyle var olmayı önemseyenlerden biriyim, çünkü türkü söylemek, türkü söylemeyi sevmek ve türküden anlamak benim nazarımda milli kimliği inşa eden mühim bir unsurdur. Bayram Bilge Tokel, mevcutların içinde bana göre ilk beşe girecek derecede iyi türkücü olmanın da ötesine varmış bir düşünce adamı kimliğiyle irfanımıza hizmet vermeye devam ediyor. Yeni kitabının adına gelince türkü gibi değil, tam türkü: "Bağımıza Gazel Düştü". Tezenede gösterdiği mahareti kalem tutmakta ibraz edebilen kaç kültür adamımızın olduğunu düşünecek olursak Bayram Bilge Tokel'in fikir ve musiki dünyamızdaki istisnai yerini daha iyi anlayabiliyoruz.

Daha önce Yeni Şafak gazetesine yazdığı haftalık musiki ve kültür yazılarını bir araya getiren bu kitap, müzik bahsi ekseninde ülkemizin, fikir ve kültür hayatı hatta bunların siyasetle kesişen aksamı hakkında çok boyutlu düşünceler taşıyor. Eskilerin tabiriyle "hezar—fenn" maharetini ustalıkla sergileyen Bayram Bilge Tokel'in yeni eseri "Bağımıza Gazel Düştü", zevkle ve hızla okunabilecek bir eser.

Bağımıza Gazel Düştü, Akçağ Yayınları, 2002, Ankara