Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Kitabın ad, "Bafra... Ah Bafra..."Yazar Alptekin Ahshalolu. Yazarı tanımıyorum ama kitabı redakte ederek (galiba "editörlük" de!) yayına hazırlayan Mehmet Güntekin'i tanıyorum. Türk Musikisi ses sanatçısı ve yöneticisi Mehmet Bey dostum, geçenlerde ayaküstü bir sohbetin ardından evlerimize dönmek için ayrılıdığımızda bana bu kitabı hediye etmek nezaketinde bulundu, saolsun.

Efendim, kitap Bafra'yı anlatıyor; ellili yılların ortalarından başlayarak zaman zaman bugüne kadar uzayan hâtıra ve anekdotlarla, fotoğraflarla bezenmiş çok güzel bir şehir kültürü kitabı.

Gençler, böyle kitaplara inatla "nostalji" diyorlar. Yanlış; bunlar şehir kültürüne dair eserler. İnsanlardan bahsediyor gibi görünürken aslında hadiselerin geçtiği ve arka planda gibi görünen şehirleri anlatıyorlar.

Aşağıda okuyacağınız hadiseler, bu kitaptan seçilmiştir.


Hadisenin kahramanı yazarın babası.

Yağcı Havva Hatun diye bilinen bir hanım rahatsızlanıp doktora gidiyor; doktor da çarşı içinde muayenehanesi bulunan bir röntgen mütehassısına film çektirmesi için hastasını havale ediyor.

Kadıncağız röntgeni çektirip elindeki büyük boy sarı zarfla çarşıdan geçerken, yazarın babası durumu fark ediyor, diyor ki:

-Ne o kız Havva Hatun; hasta mı oldun?

-Sorma İsmail ağabey, üzerine afiyet hastalandım. Doktor Fevzi Bey'e gittim, o da beni Hatipoğlu'na yolladı. Gelip film çektirdim, şimdi de Fevzi Bey'e götüreceğim.

-Bakayım kız şu filme bir...

İsmail Bey, hastanın elinden zarfı alıp negatifi çkarıyor, ışığa tutup ciddi bir yüzle incelemeye başlıyor:

-Kız Havva, bu kapkara bir şey. Ne kaşın belli ne gözün... Bozuk çıkmış bu. Kaç para verdin sen buna?

Kadıncağız, "Tam on lira verdim" deyince İsmail ta gediğine koyuyor:

-Vah vaaah, bu Hatipoğlu seni fena kazıklamış. Fotorafçı Mümin 5 liraya haftalık boy resmi çekiyor ki hem nasıl; pırıl pırıl!

Havva Hanım öfkeyle soluğu Hatipoğlu'nun muayenehanesinde alıyor,

-Hatboluuu... utanmii misin? Sen beni gandudun. Çektüün resim hiçbir şeye benzemii. Hem de on liramı aldın. Foto Mümin 5 liriye boy resmi çekiimiş, ver benim paramı geri!


Manuel santrallerin yerini otomatik santrallere bıraktığı günlerde, taşrada telefonu oyuncak gibi gören bir zümre telefon sapığı türemişti. Hadise o günleri resmetmekte...

İşte bu telefon sapıklarından biri, Bafra'da Çobanağası lakaplı aileden Osman Çamaş'n ev telefonuna dadanıyor. Olur olmaz saatlerde arayıp olur olmaz lâflar ediyor.

Bir üç beş derken, bir gece "kadrolu" sapık yine telefona sarılıyor. Osman Çamaş telefonu açıyor, son derece halîm bir sesle,

-Oolum, senin derdin ne?

Sapık her zaman olduğu gibi yine abuk-sabuk laflar sıralarken Osman'ın asab yavaş yavaş bozulmaya başlıyor:

-La, aklıı başıva al yoosa garışmam ha!

Sapıktan çıldırtıcı bir cevap:

-Hiçbi şe yapaman!

Bunun üzerine Osman kantarın topuzunu kırıyor; başlıyor küfretmeye, lakin sâkin olmak sırası âdeta sapığa geçmiş gibidir; her küfre, "ben de senin.. ben de senin..." diye sükûnetle cevap yetiştirmekte...

Osman dayanamyor, "Ulan bak seni vururum ha"ya kadar tırmandırıyor işi:

-E, goleyse vur da görelim!

Osman kendini kaybediyor artık. Sinirden tir tir titreyerek belinden tabancayı çekip ahizeye dayıyor:

-La bak atarım haa!

-At da görek lan!

-Vaay öyle ha! Al sana!

Güüm! Ahize paramparça...


Yazarın babası İsmail Bey çarşı içinde terzidir. Günlerden bir gün terzi vitrinindeki model dergilerinden kesilmiş iri boy fotorağflar gören safça bir Bafralı köylü dükkandan içeri başını uzatıyor ve terziyi fotorafçı zannederek resim çektirmek istediğini söylüyor.

İsmail Bey hiç bozuntuya vermiyor, "Geç şuraya" diye emrediyor: "İskemleye otur, kasketini çıkar bakayım... Dik dur, kımıldama!"

Saf köylüceğiz kemâl-i ciddiyetle fotorafın çekilmesini beklerken İsmail Bey önünü ütü beziyle kapattığı kömürlü ütünün kapağını açıp üstüne eğiliyor, son komutları verdikten sonra şaak diye ütünün kapağını kapatıyor,

-Tamam, fotoğraf çektim, sen rahat ol, şimdi filmi yıkayacam.

Hemen masanın üstündeki ütü tasını masanın arkasına alp içindeki suyu bir süre karıştırıyor, sonra masanın çekmecesindeki model mecmualarından birini alıp bizim köylüye benzer bir erkek model resmi aramaya başlıyor fakat kıyafeti uydurmanın imkânı yok. Ne yapsın?

-Resmin kravatlı olsun mu?

Köylü sevinçle, "hee olsun" diyor. "Peki fötr şapkalı olsun mu?" "Hee, olsun", "Peki bıyık ister misin?" "İstenmez mi, bıyık da olsun!"

Terzi İsmail, önündeki mecmuadan seçtiği fotoğrafı makasıyla kesip köylünün önüne koyuyor:

-Sen yabancı değilsin; beş kuruş versen yetişir!

Köylü fotoğrafa bakıyor, bakıyor, bir türlü kendine benzetemiyor: "Eyi ama emmi bu resim bana bek benzemii?"

Terzi İsmail'de cevap çok, ânında yapıştırıyor:

"-Ee, ancak bu gadaa benzer; sen Allah yapususun resim gul yapusu!"


Kitapta yukardakilere benzer bol sayıda hâtıra, nükte, şiir, fotoğraf ve elbette bol bol, buram buram Bafra var. Yazarının, redaktörünün eline sağlık. Şehir kitapları kitaplığımızda artık bir de Bafra cildi var.


_Kitap 2007'de basılmış. Yazarın kendi yayını. 462. sayfa. Merak edenler 0362 435 01 95 Nolu telefonu çevirebilirler.(*)_