Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Başbakan'ı alenen tebrik ederim; bu yeni anayasa meselesi en az altı ay idare eder bizi. Bu altı ayın ilk iki ayında, "onbirinci Cumhurbaşkanı" meselesini tartışırız ve zaten başlamış bulunuyoruz; "referandumda devlet başkanını halk seçsin dersek, şimdiki cumhurbaşkanı sâkıt olur mu olmaz mı?"

Vallahi soru gaayet yerinde ve anayasa değişikliği metnindeki işbu 11. cumhurbaşkanı ibaresi "Sabihbey" türü mantık taklalarına müsait bir yapı sergilemekte. Netekim günün ve yılın her anında ikiye bölünmeye namzet duran hukuk camiamız, vakit geçirmeksizin bu konuda ikiye bölünmüş durumda:

-Bişey olmaz canım, kadük olur o kadük...

-Ne demek kadük olur, reisicumhur sâkıt olur asıl!

-Hade ordan, benimki bilimsel bir görüştür, annadın mı?

-Seninki bilimsel de bizimki ne; biz bu diplomayı sebze halinden almadık...

Unutmuşum, Başbakan'ı tebrik ediyordum, araya lâf girdi; bu yeni anayasa meselesi hakikaten tebrike şâyân bir buluştur. Netekim bakınız sevgili İstanbul Üniversitesi Rektörü, sevgili Başbakan'ın sol ayağıyla penaltı noktasına doğru kestiği muz ortayı bakınız nasıl güzel bir dömivole ile değerlendirmektedir (bkz. vara yoğa herkesi "sevgili" yapan spikerler):

-"Ben doğrusu bu sivil anayasayı hiç içime sindiremiyorum. Bugüne kadar yapılan anayasalar başka bir anayasa mıydı? Hepsi sivil anayasaydı. Anayasa mutlaka yansız ve bilimselliğe dayanan, geniş kapsamlı bilim adamları tarafından yapılmalı. Siyasetin dışında olmalı, siyasi bir tandansa yandaş olmamalı."

Hani o 22 Temmuz öncesindeki bol elektrikli günlerden birinde olsa gariban rektöre demediğimizi bırakmaz, hatta, sözlü soruya cevabını "tî"ye alarak, "Tıbbiyeden arada sırada doktor çıksa çok iyi olur" şeklinde bir pozisyon tartışması başlatabilirdik; fakat şimdi "normal günler"de bulunuyoruz. Hükümet kuruldu, cumhurbaşkanı seçildi, hatta genelkurmay başkanı tarafından tebrik bile edildi. Dolayısıyla Sayın Rektör Parlak'ın söylediklerini şahsen hiç de ciddiye almak gereğini hissetmiyorum; her vatandaşın bu konuda konuşma hakkı var ve o da sivil anayasayı sindiremediğini söylüyor. Olabilir, demokrasinin güzelliği burada zaten; "Ben sivil anayasa sevmem arkadaş; benimki ille de hâki renkte olmalı" diye düşünme ve bu düşüncenizi açıklama hakkına sahipsiniz. Kezâ, "Anayasa mutlaka yansız ve bilimselliği dayanan, geniş kapsamlı bilim adamları tarafından yapılmalı" lâfındaki Türkçe kusurlarını bir tarafa bırakarak, bu cümleyle murad edildiği istidlâl ile anlaşılan "Siyasetçiler anayasa yapmasın, bilim adamları yapsın" fikri de muazzez ve muhteremdir; demokrasi bize böyle zararsız oyuncaklarla oynama hakkı da veriyor ama fikir hürriyetlerinin böyle ufak tefek yan tesirleri de yok değil hani: Meselâ (bkz. fikirlerimle dalga geçiyorlar hâkim bey; arkadaştan şikâyetçiyim sendromları). Ne yani muazzez ve muhterem derken iyi de dalga geçerken niçin kötü?

Ben aslında Başbakan'ı bu yeni anayasa uyanıklığından ötürü tebrik edecektim ama eksik olmasın Rektör beyin, baştan sona bir insicâm âbidesi teşkil eden sözlerine takılı kaldım. Başbakan artık işi öğrenmiş görünüyor; biz burada anayasa polemiğiyle ile uğraşırken o, şifa kaplıcalarında çamur banyosu seansları ile meşgul. Taktiği artık biliyoruz; dönüşte, "kalan sağlar bizimdir" yaklaşımı ile yeni bir tartışma mevzuu icad edilir nasıl olsa.

Yavaş yavaş meseleyi çözüyorum; önce bir problem icad ediyorsunuz; ardından onu çözermiş gibi gibi yapıp hasılâtı derledikten sonra bir başka problem daha icad ediyorsunuz; elalem onu tartışırken... Misâl veriyorum: Başörtüsü, -pardon- İstanbul'un ulaşım meselesini halleden otoritenin heykelini dikmez miyiz biz şimdi?