Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Başbakan'ımız, kendisine sosyal patlama tehlikesinden bahseden gazetecilere, "Öyle bir endişem yok." demiş; eğer bu kanaat kendisinden menkul ise endişelenmek için yeterince sebep var demektir.

Bildiğinden değil, vaziyeti kurtarmak endişesinden kaynaklanan bir politikacı manevrası bu.

Meselâ sabahın erken saatinde eşini veya oğlunu uğurlayan yüzbinlerce anne, sadece eşi ve oğlunu değil, bütün "Ümmet"i Muhammed"i Allah'a ısmarlıyor; o minicik yürekten bütün memleket sathına hatta dünyaya yayılan pozitif enerjiyi Başbakan'ın hesaba katması imkansızdır; o hususta "brife" edildiğini zannetmem!

İlginç. "ümmetçilik" yasak; ama fiilen dualarda yaşayan bir vâkıâ!

Meselâ "Karadeniz uleması" geleneğini en hasbî tarzda devam ettiren İsmail Kara, oturup "Bir Felsefe Dili Kurmak" başlığıyla muhteşem bir çalışma kaleme alıyor; emeğinin karşılığını para cinsinden beklediğini zannetmem: "Varak"ı mihr"i vefâyı kim okur kim dinler" türü bir hayıflanmanın eseri değil bu kitap; deryaya salınmış bir şişe; ve içinde şaşmaz yol pusulaları. Hâlâ böyle eserlere emek veren yazarlarımız ve hâlâ bu eserleri gözünü karartıp basan yayınevlerimiz (Dergâh) varken niçin ümitsiz olacakmışız ki?

     Böyle şeylerin istatistiği olmaz; fakat varlığını biliriz: "Ben Allah'tan korkarım" düsturuyla haramdan sakınanlarımız, her türlü men'iyyata bir çapulcu gözüpekliğiyle dalan sergerdelerimizden en azından bir puan daha ekseriyettedir. Bunlar yaşamaya ve yaşatmaya değer şeylerdir. Meselâ bakınız, oralarda bir yerde onbeş yaşında bir delikanlı, kamuya ait bir bahçedeki fidanları "fisebilillah" çapalamakta ve sulamaktadır; hem de bu sıcağın altında ve ter sırtından çıkarak.

Bir otomobil, yaya geçidi bile olmayan bir yerde insanlara yol vermektedir; insanlar bu nezaketi fark etmekte ve direksiyondaki adama gülümsemektedirler. Orta yaşlı bir hanım, yol ortasındaki taşı alıp çöp kutusuna atmaktadır. Bir piknik mahallinde şezlongunda ayak ayak üstüne atarak oturan bir genç adam, birkaç metre ötesinden geçen hiç tanımadığı bir yaşlıyı görüp toparlanmakta, adam da dönüp ona teşekkür etmektedir. Müthiş bir şey olmaktadır o anda; yaşama sevinci çoğalmakta, milyonlarca teksir edilmektedir.

Önemlidir: Çamaşırlar yıkanmakta, gömlekler ütülenmekte, lezzetli komşu ziyaretleri teati edilmektedir; akşamları sofra başında toplanan insanlar, yağlı"yavan her neyse mâ"aile kifaf"ı nefs edip şükretmektedirler. Başbakan'ın bilmediği binlerce yerde binlerce terazi doğru tutulmakta, sözler yerine getirilmekte, düğünler dernekler kurulmakta, dürüst insanlar işlerini dürüstçe ifa etmekte ve fırıncılar, cümlenin kan uykularda küçük ölümlere yattığı saatlerde hâlâ mis gibi ekmek yoğurmaktadırlar.

Kanaat diye bir şey vardır hâlâ; "sabır" kavramı, çok şükür tükenmemiştir; "helâl" vardır, sorumluluk vardır, "tüyü bitmemiş yetim hakkı" denilen şey henüz göğe çekilmemiştir. Bu toplumda henüz "off"shore"cular, kendi bankasını muz gibi soyanlar, rüşvetçi memurlar, medya çetelerinde iş tutan eli kalemli kiralık kaatiller, bir eğlence yerine girmek için kelle başına 20 milyon lira "duhuliye" ödeyebilenler, evladına Meşrutiyet'ten müdevver saraylarda düğün yapmadan yüreği soğumayanlar henüz ekseriyete geçmemiştir; lâkin Başbakan bunları bilmez. "Türk halkının sağduyusundan eminim" sözü, onun için beylik bir politika klişesi olmaktan öteye geçmez; zira bu toplumda üç sülüs asır görecek kadar yaşlanmak saadetine erişip de saçını sakalını boyatanlar da henüz ekseriyete geçmemiştir, ayrıntı küçük; ama mânâsı dilhûn ediyor.

Hâlâ okuyacak güzel kitaplarımız var hamdolsun; "kitab"ın yazıları henüz kaldırılmamıştır; içmeye su, solumaya hava, yemeye ekmek bulabilmekte isek sebebini de bilmek gerekir. Tebessümle selam alınıp vermesini henüz unutmayan, helâl kazanç dileyen, Allah'tan lâyıkınca çekinmesini bilen, son tahlilde daima "Rızâ"yı Bâri"yi dileyen cemiyetlerin pozitif enerjisi, nısfın altına düşmez.

Çok şükür!