Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Haberi duymayan kalmadı. TRT Çoksesli Korosu, Yunanistan'da bir konser verdikten sonra Ankara'ya dönerken otobüste Pavorotti çalınınca, koronun müdürü, "Bu kadar gâvur müziği yeter, kapatın lan bu gâvur müziğini..." demiş ve ertesi gün hırsını alamayıp koronun günlük çalışma saatlerini üçten sekize çıkarmış!

Duyunca, "olmaz böyle şey, inandırıcı görünmüyor, bunda bir bit yeniği var ama ne?" diye düşünmeme fırsat kalmadan çoksesli müziğin amigoları neşriyata başladılar. Tekrarlanmaktan ötürü vıcık vıcık olmuş, inandırıcılığı kalmamış bir çağdaşlık edebiyatı. Bir dakika, neresi çağdaştır bu çoksesli müziğin? Böyle değer yargısı olur mu? Başlangıcı Rönesans asırlarına dayanan bir müzik tekniği nasıl hâlâ çağdaş kalır; resmen "tarihî"dir. Diğer taraftan müziğin çağdaşı, eskisi yok; iyisi kötüsü var; hatta onun da içinde daha ciddi bir klasman teşkil etmek üzere iyi icrâ edilen veya kötü seslendirilen müzik olgusuna kadar inmek lâzım. Bizde ise çoksesli batı müziği taraftarlığı din gibi bir şeydir; içimizden bazıları illâ bu inanca sâlik olmamız gerektiğini iddia eder ve özellikle Türk Musikisine yapılan devlet yatırımlarına ve bizatihi musikimizin kendisine çelme takıp dururlar.

Bu zevat yüzünden anlı-şanlı Türkiye Cumhuriyeti'nde Türk Musikisi konservatuarı, Cumhuriyet'in 50. yılında değil, 53. yılında açılabildi; üstelik ne engellemelere, ne cazgırlıklara, ne şirretliklere rağmen.

Bu gecikme, Türk kültür tarihinin utancıdır!

Türk müziği dediğimiz, çamaşır leğeninin kenarına deynekle vurularak icrâ edilen folklorik temalı basit tıngırtılardan üretilmiş elektronize varyasyonlar değil ki; dünya musikisinin ihtişamlı ekollerinden biri, mübalağasız "müthiş bir birikim"; son derece değerli bir kültür varlığı, bir sistem. Bırakınız utanmayı, iftihar etmemizi gerektiren bir medeniyet hamlesi. Böyle bir birikimin konservatuarı nasıl yarım asır geciktirilir?

Çoksesli müzik, -hepsinin değil- bazı Batılı ülkelerde büyük kompozitörler tarafından geliştirilmiş bir müzik üslûbudur; evrensel filan da değildir. İllâ her şeyde evrensellik arayanların gidebileceği yegâne adres bugün "endüstriyel müzik" dediğimiz Pop türüdür. Kaldı ki müzik tarzlarını ve ekollerini birbiriyle yarıştırmakta mânâ yok; her biri sevenlerince makbul ve muhterem. Senin müziğin sana, benimki de bana netice itibariyle.

Dertlerinin başka olduğu sonradan fark edildi. Efendim, tab'an ses sanatçılarının günde ancak azami üç saat temrin yapma imkânı varmış, halbuki yeni müdür (yani bu hadise bahane edilerek başı koparılmak istenen TRT yöneticisi) sekiz saat mesaiyi şart koşmuş. Sendika yetkilisi de çıkıp diyor ki, "böyle şey olmaz!"

Olmaması gereken işte böyle sendikacılık anlayışıdır.

Bana göre bu uygulama son derece tabiidir; Kamu görevlileri, İş Kanunu'na göre her gün sekiz saat mesai yaparlar. Üç saat ses temrini yaparsın; artakalan zamanda ise oturur, sair hazırlıklarını ikmal edersin; mesela Musiki tarihi okursun. Yeni müdür herkese, "yevmiye sekiz saat herkes dik Kürdî perdesinden nefes açmak zorundadır" dememiş ki?

Basınımızın "sazan" kalemleri, bu "fabrikasyon" habere fena atladılar; ben hiçbir gazetede suçlanan müdürün ifadesini görmedim; bir de ona sorunuz, "Audi alterem partem" yahu! Çıkan haberlere göre müdür fena halde homongolos, bir otobüs dolusu sanatçı ise fena halde mağdur. Sizin burnunuza bir yanık kokusu gelmiyor mu?

Bu arada "memleket memleket olalı böyle zulüm görmedi" fıkralarının menbaından da bahsetmeden geçmek olmaz; emsâli çoksesli korolardır ve şu cahil millet, çağdaş ve ilerici aydınlarının anlamadan övdüğü şu caanım müziğin kadrini bir türlü anlamamıştır. Nankör müdür nedir?

Yalan söylüyorsam versinler TRT-1'de bir konser, aynı saatte TRT-2 de Hüsnü Şenledirici'nin programını yayınlasın; bakalım izlenme oranlarına!

Efendim.., iyi anlaşılmıyor!.. Aloo...