Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

-Merhaba berberbaşı! -Vaay abim hoşgeldin sen; epeydir görünmedin ama bak. Saçları kime kestirmişsin bakayım bu arada? Fena da kesmemiş hani, helâl olsun, yakışmış.

Nasıl yapalım, biraz etrafı toparlasak, biraz da üstten almamı ister misin? Tamam, madem benim zevkime bıraktın yaparız bir şeyler. Onu diyordum sahi... Bizim ufaklığı karate kursuna yazdırdım geçen hafta, daha yedi yaşında ama zaptebilene aşkolsun hani. Gelinin illallah dedi bunun yaramazlığından. Doktora götürdük. Hiperaksiyon mudur, nedir, hah, hiperaktif olmuş bu dedi. Kötü bir şey mi doktor bey dedim, geçer mi? Geçer ama sizi biraz yorar bu arada dedi. Fazla enerji birikiyormuş bunlarda abi. Tıpkı babası, yani ben. Çocukken apartmanın damına çıkmışım; damdan da bacaya. Baca dediğin damdan iki metre daha yükseltisi var. Çocuk aklı işte, nasıl çıktın birader değil mi? Bilmiyorum ama nasıl çıktığımı. Çıkmak neyse de bir inebilsem... Orada karanlık basana kadar beklemişim. Ortalık birbirine giriyor, karakol, hastane filan. Neticede itfaiye kurtardı beni abi. İnince rahmetli babam komşuların ortasında bir şey söylemedi ama eve girince bir temiz zılgıt, ardından papara, sonra cennetten çıkma beş kardeşler tatlısı. Benim hiperliğim orda bitti. Bisiklet tamircisi vardı mahallede, oraya çırak verdiler o sene. Ertesi sene bakkalda çıraklık ettim. Yanda bir berber var, gel be kerata yanımda çalış, hem de sanat öğrenirsin dedi. Gider miyim? Kafaya koydum uzay mühendisi olacağım fakat dersler iyi değil. Abi sana bir şey söyleyeceğim inanmayacaksın; hep derlerdi ki sende zehir gibi kafa var. Zekiymişim yani. Annem hâlâ der ki, sendeki kafa başbakanda bile yok oğlum fakat seni hep o yaramaz arkadaşların baştan çıkardı. Baştan çıktığımızda nedir yani, sinemayı biletsiz seyrederiz, tatil günleri sahilde korsanlamasına denize gireriz, iki apartman arasında kovboyculuk oynarız filan. Matematik hocamız vardı Şadi Bey, Allah selâmet versin; oğlum gel şu imtihana gir boş kâğıt ver, seni geçireceğim, yeter ki okulu asma derdi de kıymetini bilmedim. Bizim bir Kıtipiyoz Murat var, böyle sümsük bir şey; basit bir şeyi kırk kere okumadan anlamaz abi, öyle geri zekâ. Nerede şimdi Murat?.. Murat şimdi Belçika'da abi. Üniversitede hocalık ediyormuş. Haa, ne diyeceğim eğitim şart diyorlar ya abi! Boş ver o lâfı sen. Eğitim önemli değil, önemli olan yürek, bilek, kalp temizliği abi. Nitekim bu dükkânı açtığımda bir ortağım vardı Şevki diye, kulakları çınlasın, abi bu çocuk üniversite mezunuydu inanmazsın. Bir gün bir turist kız girdi dükkâna. Bunlar bir şakır şakır konuşmaya başladılar, zannedersin dil otu yemiş bizim Şevki. Başımızı biraz eğelim şöyle, tamam... Şevki stil ustasıydı abi, berberliği kısaydı ama şöyle yap böyle yap diye bir saç tarifi yapar, amele gibi dükkândan giren müşteri, holivut artisi gibi çıkar kapıdan. Sonra bu bir kıza tutuldu. Kız bir subayın kızıymış; kara sevda bunlar. Tayinleri çıkınca Şevki de arkalarından gitti. Gidiş o gidiş. O tarihlerde benim de bir konuştuğum kız var ayıptır söylemesi. Nasıl yanık ama bana. O zaman böyle değilim abi; bu saçlar karasakız gibi simsiyah, pırıl pırıl; çalı gibi de gür. Nerdeyse her gün kısalttırıyorum arkadaşlara. Bu kız böyle camın önünden geliyor geçiyor filan ama hiç bakmıyor. Öyle hafif biri değil, hanımefendi. Neyse tesadüfe bak, annem bu kızı gözüne kestiriyor, bir iki yoklama çekiyor filan. Bana çıtlattı bir ara. Askerden yeni gelmişim, olur be anacığım dedim, sen lâyık gördükten sonra. Aile arasında küçük bir nişan yapıp yüzükleri taktık. Yüzük dediğim basit bir halka işte, en ucuzundan. Kız nasıl ama abi, pırlanta... Gözlerinizi kapatsanız bir, fırçayla alayım şu dökülenleri. Sonrası... kızı kaçırdık abi. Afedersin hıyarlık bende oldu; bak yeminle söylüyorum, bir zerre kabahati yok kızın. Bana da deli gibi âşık. Nerden anladın diyeceksin? Anlaşılıyor işte be abi. Bir basit mesele yüzünden erkeklik tasladım, kalbini kırdım, yattı iş. Geçen sene dolmuş kuyruğunda gördüm, içim cızz gitti. Kucağında üç yaşlarında bir çocuk. O öfke ile gittim bir keman aldım. Ne âlâka diyorsun şimdi? Abi küçük yaştan beri müziğe istidadım vardır; istidad var imkân yok. Arkadaşlar arasında taklidini yapmadığım ses sanatçısı yoktu vallahi. Plastik çamaşır leğenini darbuka gibi çalarak acayip müzikler yapardım. O zaman olsaydı bir keman. Haa, niye keman?.. Biraz daha kısaltayım mı yanlardan?.. Subay traşı yapıyoruz yani, tamam... Filmin birinde esas oğlan Kartal Tibet midir, Ediz Hun mudur, kızın penceresinin altında keman çalıyor, sinemadaki bütün millet hökür hökür salya sümük mendilleri çekti ağlaşıyor. Niçin, kız verem abi. Verem, siz benden iyi bilirsiniz o tarihte kime değse götürüyor, öyle bir illet yani... Kız oğlanı seviyor ama oğlan bunun verem olduğunu bilmiyor, kemanıyla aşkını ilan ediyor. O dakika dedim ki, ben de keman çalacağım! Neticede çalamadım tabii... Neden? Basit, keman yok. Neyse dolmuştan indim, baktım bir seyyar eskici arabasında bir keman kutusu eski püskü bir şey. İki teli eksik, bir de arşesi dağılmış. Kaç kâat dedim bu? Yüze bırakırım dedi; altmışa bağladık. Tel-mel takdırdım, akort ettirdik, hoca da buldum fakat çalamıyorum. Niçin, abi şu parmaklarıma baksana; afedersin Çengelköy hıyarı gibi her biri. Telin birine basıyorum, üçünü birden iptal ediyor ânında. Hanım dedi ki, konu-komşudan utanıyorum, ne olur çalma şunu... O neyse fakat baktım, ben keman çalarken çocuklar, sanki birini öldürüyormuşum gibi ağlamaklı, korkulu bir yüzle bakıyorlar bana. Dedim, ben naapıyorum yaa! O saat bıraktım tabii. Sen bu parmakla ancak akordeon çalarsın dediler. Şimdi elden düşme birşey arıyorum, görürsen bir alo demen kâfidir abi. Ensemiz nasıl oldu, aynayı şöyle tutayım... Sakal istemiyorsun, friksiyon filan? Evet, şimdi başını yasla abi kaşlara bakalım bir... Ne demek abi damat tıraşı filan; bizim için her müşteri, en az bir damat kadar muteber bir velinimettir vallahi. Bu arada biraz çenem düşmüş olabilir, başınızı ağrıttıysam çok özür dilerim. Geçen gün bir müşteri geldi, ağzından merhabadan başka bir Allah kelâmı çıkmadı iyi mi? Yahu insan biraz yârenlik eder, lâfa lâf verir, değil mi? Neyse bir güzel saç sakal tıraşı yaptım abimize. Çıkarken iyi bahşiş bıraktı, sonra kulağıma eğilip dedi ki, tıraşını beğendim, bir dahaki sefere hiç konuşmadan traş edersen iki mislini veririm. Abi çok afedersiniz ama böyleleri de var işte. Karşıdan bakıyorsunuz beyefendiyi bir şey zannediyorsunuz. Dedim ki buna, velinimetimsiniz fakat meslek haysiyetimle oynamanıza müsaade etmeye izzetinefisim engel oluyor. Kıpkırmızı oldu gitti. Bir daha gelmez sandım ama on günü sektirmez damlar muntazaman. Sıhhatler olsun abim, çok yakıştı. Kolonya alır mıydınız, limon çiçeği, erkeğe başkası gitmez zaten. Aman efendim Allah bereket versin, yine bekleriz abi, kendinizi özletmeyin lütfen!