Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Bir kısım medya" diye niteleyince kızıyorlar ama aslında niteleme özelliği taşımayan ve hiçbir belirgin atıf taşımayan bu üç kelimelik tarif, kasdedilen anlama tıpatıp oturmaktadır.

Meselâ, "8 Ocak Çarşamba gecesi, Diyarbakır uçağının çakıldığı dakikalarda, AKP Hükümeti de, Ankara Gazi Orduevi'nde yere çakıldı (oh, oh). Üstelik Ankara'daki olayda kurtulan da olmadı (safânız olsun!) ... Budur! Ordu AKP iktidarına darbeyi indirmiştir ( elli... altmış!...) ... Diyarbakır'daki uçak faciası bir iki gün içinde yerini, Gazi Orduevi'ndeki 'AKP faciası'na terk edecektir (yüüüz!..)"

Yazının başlığı "Gazi Darbesi"; alıntı metni içindeki parantezleri ben ilâve ettim; iktibas ahlâkına aykırı gibi görünse de metindeki gizli vurguları göstermek bakımından gerekli olduğunu düşünüyorum.

Yazıda şu berbat fikre de yer veriliyor: Başbakan şanslıymış çünkü uçak kazası ile aynı dakikalara rastgelen orduevi konuşması biraz ikinci planda kalıyor gibi görünüyormuş ancak bu intiba geçiciymiş ve gün geçtikçe bu konuşmanın nasıl bir "AKP faciası" olduğu anlaşılacakmış!..

Bunları yazabilen genç ve uzaktan bakıldığında "demokratmış" intibaı veren bir gazeteci. Olup bitenden hiç de endişelenmiş bir hali yok, ülkenin normalleşmesiyle, sistemin kendi âhengi içinde yerleşik kurallara göre işlemesiyle pek ilgili görünmüyor. "Aldınız mı dersinizi; adamı böyle iki seksen uzatırlar" vurgusu yapmak derdinde.

Facia diye nitelediği AKP iktidarı henüz iki ayını doldurdu ama bu süre, "bir kısım medya" silahşörü için fazla bile; "Ona kadar sayıyorum; biiir..., ikiii..., on!" esprisi yapıyor kendince.

Sâkin ve soğukkanlı değerlendirelim: Başbakan ve Savunma Bakanı'nın 125. madde hilâfına YAŞ kararına şerh koymasında bir gariplik, hatta biraz da tezcanlılık yok değil ama ordu ile hükümetin kamuoyu önünde polemiğe girişmesini, ordu nâmına iyi hesaplanmamış bir hamle saymayarak görmezden mi geleceğiz? Arada doğrudan haberleşmeyi sağlayacak Milli Savunma Bakanı var, aylık MGK toplantıları var. Ordunun hükümetiyle basın aracılığı ile mesajlaşması, hangi ülkede normal sayılır ki?

Kaldı ki bu resepsiyona bazı gazete ve televizyonlar "cezalı" oldukları gerekçesiyle davet edilmemişler ve bu suretle o gazete ve televizyonları takib eden okuyucu ve seyirciler de dolaylı olarak cezaya uğratılmışlar. Normalleşmeden bir başka kasdımız da bu işte. "AKP Hükümeti Gazi Orduevi'nde yere çakıldı!" diye aklınca askerlere şirinlik yaptığını zanneden gazeteci, "bu toplantıda niçin bazı meslektaşlarımız yoktu?" diye sorabilmeli değil miydi?

Açık konuşalım; "Bir kısım medya", bu resepsiyonu "kibar bir ültimatom", "AKP Faciası" veya "8 Ocak Süreci" gibi askerlerin gönlünü hoş edecek başlıklarla övmek yerine daha temkinli ve soğukkanlı değerlendirmeler yapmış olsa, bu tarzın ikinci defa kullanılması bir değil üç defa düşünülür. "Bunlara az bile" edâsıyla amigoluk yapmak ise Türkiye'nin normalleşmesini geciktiriyor.

Genelkurmay Başkanı da konuşmasında, sivil güçlerin yeterince politika üretemediği için işin hep cihet"i askeriye üzerine yığılmasından şikayet ediyor ki haklıdır; lâkin insâf ile söyleyelim, siyasi güçlerin politika üretmek alanını kimler ve nasıl daraltmaktadır? Ordumuz, isteyerek veya istemeyerek Türkiye'nin taktik ve stratejik siyasetler oluşturmasına müdahil durumdadır; sadece askeri değil, sosyal, kültürel, iktisadi konularda bile "askerin fikri" alınmaksızın politika oluşturulamıyorsa, geçtiğimiz kırk senelik süreçte teamül haline getirilmiş uygulamaların tamamı gözden geçirilerek hüküm verilmelidir.

Tek başına iktidara gelmiş de olsa AKP Hükümeti'nin, aralarında ordunun da bulunduğu "sistemin yerleşik güçleri"ne oranla son derece mukavemetsiz ve güçsüz olduğunu görmek için allâmelik taslamaya gerek yok. Aslolan devlet güçlerinin birbirine karşı hâkimiyet sağlaması değil, mutabakat ve âhenk içinde hareket etmeleridir. Bu durumda kimin, hangi amaca hizmet ettiğini sormak lâzım: AKP, Orduevi'nde yere çakıldı, gitsin; pekâlâ yerine kim gelsin? Teknokratlar Hükümeti mi? CHP Başkanlığında azınlık hükümeti mi?

Nedir, ne istenmektedir?

Bırakın sistem normalleşsin; iyi veya kötü bir sistemimiz var ve en kötü sistem bile, bütüne sâdık kalınarak uygulandığında bir netice verecektir ama sistem güçleri arasında taraf tutmak, güçlünün gölgesine sığınarak güçsüzün aleyhinde bulunmak, sisteme duyulması gereken güveni zedeler.

Tamam söz, Avrupa Birliği'ne girmeyeceğiz, şimdi lütfen sistemin kağıt üzerinde paylaştırdığı role sâdık kalarak "normalleşmeyi" deneyelim; buna çok ihtiyacımız var.