Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Mitingler artık, partiyi yaşama sebebiyle özdeşleştirmiş küçük bir mutlu azınlığa ilaveten polisler ve gazeteciler dışında galiba kimseyi pek ilgilendirmiyor; "yüzer"gezer" oy sahiplerinin de miting miting dolaşıp kanaat oluşturmak için, hamamda oğluna kız beğenen anneler gibi görücüye çıktığını zannetmiyorum.

Olsa olsa bir parti için miting, "daha ölmedik, buradayız, hâlâ harcayacak paramız, tüketecek soluğumuz ve iktidarda gözümüz var" mesajından başka anlam taşımıyor. Toplantı değil, boy gösterisi. Liderlerin, gereğinden fazla korunan otobüslerin üstüne çıkıp miting kalabalığı ile "diyalog" kurmaya çalışmalarına aldırış edilmemeli; kendileri sorup yine kendileri cevap veriyorlar. Tek yönlü iletişim bu; adı üstünde propaganda. Bir yerde bir partinin miting yapması, onun varlığına işaret etmiyor, henüz yok olmadığına dair canhıraş bir varoluş çığlığı gibi görünüyor.

Çok para harcıyorlar; balonlar, plastik, kağıt ve bez bayraklar, pankartlar, dev posterler yaptırıyor, muazzam ses cihazları kiralıyor, yakın vilayetlerden ve çevre ilçelerden taraftar celbetmek için taşımacılık sektörüne hatırı sayılır meblağlar ödüyorlar. Son seçimlerde gücü yeten yetmeyen her adayın bir otobüs, olmadı birkaç minibüs veya pikap kiralayıp kaportasını tepeden tırnağa süslemesi âdet haline geldi. Bu araçların üstüne yazılan propaganda sözlerinde imlâ hatalarına rastlamak beni çok eğlendiriyor; içimden "de"da eklerini ayırmayı bilmediği halde halktan oy istemek büyük cesaret doğrusu" diye geçiriyorum. Daha şenlikli ifadeler de yok değil; meselâ kendisinin "dürüst, akıllı, zeki, bilgili" olduğunu ileri süren adaylar görüyor ve "eğer yazmamış olsaydınız ben de tam aksini düşünecektim" diye gülüyorum.

Parti teşkilatında çalışanlar için insanı erkenden ihtiyarlatan, vakitsiz saç ve diş kaybına sebep olan çileli gayretler: Meydanın hıncahınç doldurulması o teşkilatın iyi çalıştığına işaret sayılıyor; ardından kalabalığın şevke getirilmesi lâzım. Lider otobüsünün etrafında bayrak sallayıp, spikerin talimatıyla bağırıp çağıran birkaç yüz kişilik "kesin inançlı" topluluğun destek gösterisi pek hesaba katılmıyor; kürsüye en uzak noktadaki "seyirci" heyetinin heyecanı ölçü sayılıyor. İş sonunda dürümlü, köfteli, ayranlı, meşrubatlı açık hava ziyafetlerine ve konserlerine doğru dönüşmekte. İyi de olur; yarım ekmek içine köfte, bir yığın mânâsız lâftan daha kalıcı bir değerdir.

Ya o pek samimi televizyon sohbetlerine ne demeli? Büyük şehirleri bilmem ama Anadolu'da bu "samimi" sohbetlerin, dakikası bilmem kaç liradan isteyenlere kiralandığını herkes biliyor. Pek çok sektörde olduğu gibi taşra basınında da seçim zamanları, ele nadir geçen bir "bıldırcın curnatası" gibi değerlendiriliyor.

Bana göre bir "boy gösterisi" eylemi olarak mitingler artık tarihe karışıyor. Türkiye'nin en kayda değer siyasi topluluğu sayılması lazım gelen "kararsızlar" kitlesi haylidir mitinglere aldırış etmiyor; buna mukabil daha ilmî ve soğukkanlı usullerle çalışan anket şirketlerinin verileri çok daha kanaat belirleyici bir tesir yapıyor.

Belki size şaşırtıcı gelecek ama bana göre liderlerin neredeyse tamamı "retorik" sanatının inceliklerinden habersiz; genellikle lise müsamerelerinde okunan kahramanlık şiirlerinin ses tonu ve vurgulaması ile cümlelerin sonunu bağlayarak kalabalıktan tepki almayı çıkar yol zannediyorlar; sesi yükselterek, hamâseti heyecana boğarak bir diskur oluşturup netice almayı düşünmek bana göre hakikaten çağdışı bir alışkanlık. Deniz Baykal iyi konuşuyor ama onun sıkıntısı retorikte değil, seslendirecek güzel fikirler bulamayışında.

Seçime bir hafta kaldı; nostalji meraklılarına birkaç mitinge olsun gitmelerini tavsiye ederim; ilerde çocuklarına tatlı tatlı anlatırlar.