Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bir Mac kullanıcısının PC türü bir bilgisayarın düğmesine dokunması bile "Mac'ciler" dünyasında bir tenezzül meselesi sayılıyor. Ama neylersiniz ki günü gününe halledilmesi gereken işlerin peşinden koşabilmek için "ariyeten" de olsa Windows sistemiyle işleyen bir bilgisayarla iyi geçinmek zorundayım; en azından bir süre için.

Şimdi, makineye her el atışımda sağdan soldan vakitsiz açan çiçekler gibi beliriveren kutucukların eziyetine katlanarak yeni bilgisayarıma kavuşacağım günü bekliyorum.

Bugünlerde yine bilgisayarlarla başım dertte; anlatınca, Türkiye'de kaç kişinin benim başıma gelen türden bir bilgisayar problemiyle uğraştığını merak edeceksiniz: Hemen ifade edeyim ki bütün mesele de buradan çıkıyor zaten.

Ben daktilo kuşağına mensubum. Türkiye'de daktilo makineleri, takriben elli seneden beri Türkçe'nin ses dizimine uygun standartlarda geliştirilen "F klavye" tertibi üzerinden üretilmekteydi. Özellikle resmi kurumlar için satın alınan daktilolarda F klavye standardına uygunluğun gözetilmesiyle daktilo kullananların neredeyse yüzde 90'ı bu klavyeyi öğreniyordu. F klavyenin Türkçe metinleri yazmakta ne kadar kolaylık ve tabiilik sağladığını hatırlamak için, vaktiyle uluslararası çapta düzenlenen daktilografi (daktilo ile hızlı yazma) yarışmalarında bizimkilerin birinciliğe neredeyse yıllardan beri abone olduğunu belirtmeliyiz. Bir metni her klavye ile yazmak mümkündür ama F klavye, düşünce akışına paralel hızda yazmak imkanı tanıması ve Türkçe'de çok kullanılan harfleri özel bir Türkçe mantığı ile sınıflandırması bakımından hayati derecede önem taşıyan bir kültür meselesidir aynı zamanda.

90'lı yılların başında bilgisayarla tanışmak mecburiyeti doğunca, iki adet gıcır gıcır daktilo makinesini rafa kaldırmak zorunda kalmıştım. Mekanik cihazları hep sevdim ve severim ama konu yazı yazmak olunca bilgisayarın üstünlükleri gözlerimi kamaştırmıştı; hele temiz yazılmış bir sayfalık metin elde etmek için zamkla, makasla, daktilo silgisi ile boğuştuğum günleri hatırladıkça bilgisayar ekranındaki zahiri sayfa üzerinde her türlü değişikliği yapabilmek lüksünü hiçbir şeye değiştirmez olmuştum. İlk bilgisayarımın F klavye ile üretilmiş bir Apple Macintosh Plus olduğunu kaydetmeliyim. Bu makinenin öyle güzel ve oturaklı bir klavyesi vardı ki, o bol şıkırtılı daktilo keyfini neredeyse aratmıyordu.

Bilgisayar o günlerde yeni ve pahalı bir teknolojiydi; bir başka modele terfi etmek için benim gibi birinin birkaç sene para biriktirmesi gerekiyordu ama zamanla parçalarının ucuzlamasıyla bilgisayarlar da harcıalem bir nitelik kazandı ve bu gelişmeye paralel olarak "toplama" diye tabir edilen, markasız ama oldukça hesaplı ve becerikli aletler etrafımızda görünmeye başladı. Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi bunlar, batılıların İngilizce yazmaya uygun üslupta geliştirdikleri Q klavye düzeneği ile birlikte satılıyordu.

İnat mıdır yoksa "en kestirme yol, bilinen yoldur" öğüdünün telkini mi, ilk bilgisayarımı (ikinci el olduğunu belirtmeye hacet var mı?) bir şeker çuvalının içinde omuzlayıp eve getirdiğim ilk günden beri Apple markasından hiç şaşmadım. Bu bilgisayarlar, yakın zamanlara kadar diğer firmalara göre daha pahalı ama tartışılmaz derecede iyi ve rahat kullanışlı makinelerdi; ne var ki benim Apple'ı seçmemin ilk ve nihai sebebi F klavye konusundaki o yiğitçe (aristokratça mı demeliydik yoksa!) ısrarı ve kararlılığı olmuştur. Nitekim bu firma, Türk kullanıcıları için hâlâ F klavye üretip pazarlamaktadır ve şu anda mesela dizüstü bilgisayarlar içinde Apple'dan başka F klavye ile tasarlanmış bir başka bilgisayar yoktur: Yiğidi öldürmeli ama hakkını ketm etmemeli: Benzerlerinden pahalıya satılsa bu firma, en azından F klavye konusunda gösterdiği hassasiyetle takdiri ve desteği hak ediyor.

Bir ara F klavye meselesi basında tartışıldı; Türkçe klavye taraftarları kampanya açtı ama Türkiye'de Q klavye, darı tarlasına girmiş çekirge sürüsü gibi yayılmaya devam ediyor. "Devlet tedbir alsın" demek manasız, Q klavyenin en iyi müşterisi zaten devlet; Milli Eğitim Bakanlığı bile son bilgisayar kampanyasında F klavye şartı aramadı. Ne var ki benim meselem sadece klavyeden ibaret değil. Geçen hafta "eskisini ver, yenisini al" kampanyasından istifade ile bir üst modele terfi etmek arzusuna kapılınca bir haftalığına kadar bilgisayarsız kaldım; çaresiz yeğenimin dizüstü bilgisayarını ödünç alarak işlerimi yetiştirmeye çalışıyorum. Emanet aldığım bilgisayar Q klavye; telafisi imkansız değil, şu anda nerdeyse bütün tuşların üzerine kırmızı renkli harf çıkartmaları yapıştırarak bir ara çözüm bulduysam da altyapısı ve sistemi tamamen farklı bir bilgisayarda çalışmak, benim için yıllarca otomobil kullanmaya alışkın birini traktöre mecbur etmek cinsinden bir eziyete dönüştü. Kısaca Windows diye bilinen bu sistemin her adımda önüme çıkardığı küçük meseleleri halletmekten fırsat bulup da bizzat yazının kendisi üzerinde yoğunlaşmak için her zamankinden iki kat fazla gayret sarfetmem gerekti. Her adımda ekranda beliriveren ve ne manaya geldiğini bir türlü kestiremediğim kutucuklar, belki sisteme alışkın olanlar için sıradan, hatta göze bile görünmeyen ayrıntılardı. O hafta içinde en azından üç günü, bilgisayarı kullanılabilir hale getirmek için eşten dosttan yardım istemekle geçirdim ve hayretle fark ettim ki sıradan kullanıcı için bir bilgisayar problemiyle baş etmek artık mümkün değildir ve mutlaka 'bilgisayardan anlayan bir arkadaş'ın yarı profesyonel himmeti gerekmektedir. Bu gerçek, bizimle gündelik teknoloji arasına ustalıkla yerleştirilen uzman duvarının giderek kalınlaşmakta olduğunu işaretliyor. Bilgisayar sistemlerinin senede birkaç defa geliştirilmesi, mütemadiyen yeni versiyonlar üretilmesi, bilgisayar sektöründen ekmek yiyenlere yeni kazançlar sağlıyorsa da nihai tahlilde kullanıcının aleyhine oluyor. Tam da bir programı -en azından yarı kapasiteyle- kullanabileceğinize kanaat getirdiğiniz anda o programın yeni sürümünü gerekli kılan bir sistem ilavesi karşısında çaresiz kalabiliyorsunuz.

Bunu aslında yazmamalıydım çünkü bir Mac kullanıcısının PC türü bir bilgisayarın düğmesine dokunması bile "Mac'ciler" dünyasında bir tenezzül meselesi sayılıyor. Ama neylersiniz ki günü gününe halledilmesi gereken işlerin peşinden koşabilmek için "ariyeten" de olsa Windows sistemiyle işleyen bir bilgisayarla iyi geçinmek zorundayım; en azından bir süre için. Bu acemilik devresi boyunca şahsi bilgisayara bağımlılığımızın derecesini hissetmek ise tek kelimeyle ürkütücü. Şimdi, makineye her el atışımda sağdan soldan vakitsiz açan çiçekler gibi beliriveren kutucukların eziyetine katlanarak yeni bilgisayarıma kavuşacağım günü bekliyorum.