Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Dünya ikliminin ısınması, bütün dünyada sanki önlenebilir bir felâket gibi algılanıyor; belki de öyledir çünkü birkaç yıldır yazların aşırı sıcak geçmesi ve kuraklık gibi işaretlerin aslında hangi sebepten kaynaklandığını tam olarak anlayabilmiş değiliz. Belki gerçekten büyük bir çevre felâketi ile yüz yüzeyiz; belki de birkaç yıl sonra geçmesi muhtemel arızî bir durum söz konusudur. Dünya ikliminin büyük devirler halinde soğuduğu ve yeniden ısındığı biliniyor; eğer yüzlerce yıl sürecek bir sıcak dönemin eşiğinde isek, bunu önlemek mümkün olmayabilir. Bu kadar tereddüt göstermemin sebebi, büyük devletlerin ve sermayenin hizmetkârı durumuna gelen bilim adamlarının tahminlerine ne derece güvenebileceğimizdir ve esasına bakılırsa çevre felaketlerinin zemininde, bilim ahlâkına aykırı hareket eden -belki bilim ahlâkı diye bir kavramın varlığından bile haberdar olmayan- bilim çevrelerinin istikametsiz arayış hırsı yatmaktadır.

Ülkemizde yıllardan beri -farkında bile olmadan- sürdüregeldiğimiz Pozitivist bilim anlayışının üstünlüğü efsânesi, bilimi insan hayatının en mutlak doğrusu ve yanılmayan terazisi gibi gösteren bir yanılgıya yol açtı. Bilime saygı, hepimize âdeta din gibi telkin edilen bir bakış açısıdır; bu hususta tereddüt beslemek bile mâbedin duvarlarına hakaret mânâsında algılanıyor. Bilime duyulan güven bazen o kadar aşırı noktalara vardırıldı ki, asırlardır biriktirilen mahalli-yerli görgü ve tecrübelerimizi toptan değersiz sayarak unuttuk. Birikim ve tecrübenin işe yaramazlığı, bize küçüklük kompleksi telkin etti; dünyayı ileri ve geri diye kabaca iki kampa ayırmak bu noktadan sonra bize pek tabii geldi. Biz geriydik elbette; gerilikten kurtulmamız, ancak geri olduğumuzu kabullenmekle başlayabilecekti. İlerlemek için ise yüzümüzü güneşin battığı yere çevirmeliydik. Gariptir ki, bu derece özgüvenden mahrum bir sosyal psikoloji ile Batılıların bilim ve teknikte yaptığını tekrarlamak da mümkün olmuyordu.

Bu bakış açısı, arka planında bilimi ancak Batılıların üretebileceği bir meziyet gibi kabullenmemizi de sağlamıştır. Bilim Batıda üretilir ve biz Batılı olmayanlar o bilimi ânında izleyip tekrarlamak marifetini gösterdiğimiz zamanlarda (çağdaş dünya ile aynı hizaya gelmek efsânesi) bile içimiz gururla dolmaktadır. Dönemin muteber kişileri artık bilim adamlarıdır, uzmanlardır ve hayatın her safhasında son sözü söylemeye ehil bilirkişilerdir.

Acaba bilim, bütün dünyaya eşit olarak hayır ve güzellik dağıtması gereken noktada gelişmişlik farklarının korunması, hatta daha sertleşmesi için bir silah gibi mi kullanılmaktadır?

Burada bilim düşmanlığı yapmanın âlemi bulunmuyor elbette; eleştirilmek gereken şey, bilimin büyük ve yegâne bir otorite halinde yükselmesi esnasında iç disiplin ve denetleme noktasında başıboş kaldığıdır. Bilim eğer büyük bir otorite ve buyurganlığa sahipse -ki öyledir- bu otoritenin sınırlandırılması, dengelenmesi ve kontrol edilmesi gerekir; ne çare ki bu görev, yine bilim adamları tarafından ifa ediliyor. Eğer bu görev bugüne kadar doğru ve olması gerektiği gibi yerine getirilmiş olsaydı dünyanın daha iyi, âdil ve güzel bir yer şekline bürüneceğinden şüphe etmeyiz, çünkü netice itibariyle dünyanın düne göre daha konforlu, daha hızlı, mâmur ve bayındır olmasını temelde bilime ve bilim adamlarına borçluysak, modernliğin ürettiği bütün kötülükleri de aynı kaynaktan bilmemiz gerekiyor. Bilimin sadece keşif, icat, araştırma ve bilme hırsına kilitlenmesi ve bilimin kendisini bu istikamette nötrleştirerek değerler alanında kendisini görevsiz kabul etmesi insanlığa büyük acılar yaşatıyor. Modernliğin kapladığı her şeyi sahiplenmekte bilim ne kadar istekliyse, oradan çıkan problemlere karşı tarafsız davranırken o derece iki yüzlü hareket ediyor. Bilim adamları çok ölümcül silahlar, zehirler yapıyorlar; genlerle, hormonlarla oynuyor, yüksek miktarda enerji tüketmeyi gerektiren hayat tarzını kolaylaştırıyorlar.

Onları suçlamalı mıyız?

Elbette suçlamalıyız çünkü bilim, araştırdığı nesne ile o nesnenin âkıbeti arasında ilişki kurmayı reddediyor; değerler dünyasının ölçülerini kullanmayı yanlış buluyor fakat güçlü hükümetler ve büyük miktarda hazine ve vakıf yardımlarıyla bilimin finanse edilmesine karşı herhangi bir itiraz geliştirmiyor. Ahlâk, din, ideoloji, inançlar gibi değerler dünyasının kavramlarını ölçü olarak kullanmayan bilim, kendisini finanse eden sermayedarların niteliği ve bilimi niçin destekledikleri konusunda fikir yürütmeyi de kabullenmiyor. Böylece bilim, insanoğlunun en hayranlık verici birikimini temsil ettiği noktada insanlığın en tehlikeli düşmanı rolüne de bürünüyor.

Bilimin bir başka tehlikeli yanı ise yüksek itibarının ardına her türlü kötü niyetin gizlenebilmesindedir. Her ne kadar bu itibarını büyük ölçüde modern endüstriye katkılarından ötürü görüyorsa da, aynı endüstriyel mantık, bilimi kendi çıkarları için hiç düşünmeden sömürmeyi ihmal etmiyor. Bilim adamları, çalıştıkları iş kolunun çıkarları için gerektiğinde yalan söylemekten veya sonuçları gölgede bırakmaktan kaçınmıyorlar ve böylece bilim adamı-uzman tipi Endüstri İhtilâli'nin koptuğu günden beri dünyanın en sevimli ve tehlikeli yaratığı olma sıfatını kazanmış oluyor.

Bizim gibi ülkelerin büyük bir saflıkla inandığı en büyük yalan, bilimin evrenselliği konusunda geliştirilen hurâfedir. Bu hurâfeye bağladığımız bâtıl itikadlar, bizim gibi ülkeleri, bilime karşı doğru tavır geliştirebilme imkânından gittikçe uzaklaştırıyor.

Bilim adamları yanılma haklarına kutsallık atfediyorlar; ama ürünleri ve bulguları büyük felaketlere veya daha küçük çaplı kötülüklere yol açtığında bilimin yansızlığı ve evrenselliği siperine sığınarak itibarlarını koruyorlar.

Bilimin bir ahlâkı var şüphesiz fakat geçerliği ve denetimi olmayan bir değerdir bu; bilimi büyük sermayedarlar finanse ettiği sürece bilim kırkıncı odaların kapılarını gitgide artan bir şehvetle kurcalamaya devam edecek fakat meselenin özünde neyi niçin yaptığı hakkında uzun boylu değer yargıları geliştirme gücünü bulamayacaktır.

Belki de yanılıyorum: Dünyayı bekleyen kuraklık tehlikesinin büyük bir yalan, sonuçta global güçlerin ticari ve endüstriyel çıkarlarına alet edilmesi muhtemel bir yanıltmaca olup olmadığı konusunda tereddütlerim var.