Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Abdullah Öcalan, 1999 yılında Kenya'da yakalandıktan sonra Türk makamlarına teslim edildi.

Ankara 2 No'lu DGM'de yargılandı; PKK'yı kendisinin kurduğunu, örgütü sevk ve idare ettiğini, yakalandığı ana kadar örgütün kendisinin komutası altında faaliyetlerini sürdürdüğünü itiraf ettikten sonra devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemleri gerçekleştirdiği sabit görüldü ve oybirliği ile idama mahkûm edildi. İdam cezası AB uyum yasaları çerçevesinde kaldırıldığı için infaz edilmedi. Öcalan, o tarihten beri İmralı Adası'ndaki cezaevinde bulunuyor. Tarafı bulunduğu sair davalardan ötürü avukatlarıyla belirli aralıklarda görüşmelerine devam ettiği için Öcalan, 11 seneden beri siyasi hayatını bir şekilde sürdürüyor: Tavsiye kararları alıyor, görüş bildiriyor, bazen tehdit ediyor bazen de ılımlı yaklaşımlar sergiliyor.

Mahkûmiyet kararı kesinleşmiş bir "mahkûm" olmasına rağmen siyasi hayata bu kadar müdahil olabilmesi herhalde Türk infaz tarihinde bir ilktir. Bunun nasıl mümkün olabildiği konusunda yeterince açıklık yok. 15 Aralık tarihli yazısında Ertuğrul Özkök'ün açıklamasına göre durum şöyledir: Avukatları adaya geldiğinde, bir salonda masa etrafında toplanılmakta, "Devlet adına karma bir ekip" görüşmelere katılmaktaymış. Konuşulanların ses kaydı alınmakta, avukatlara not almaları için bir kâğıt verilmekte ancak avukatlara notları ancak bir ay sonra iade edilmekteymiş. Özkök, devlet adına masada bulunan ekipte asker kişilerin de mevcut olduğu kanaatini belirtiyor.

Bu görüşmelerin tabiatında bir gariplik var; devlet adına o celselerde hazır bulunan görevliler tuttukları kayıtları devletin hangi makam veya makamlarına iletiyorlar bilmiyoruz; bu görüşmelerden avukatlar aracılığı ile kamuoyuna yansıtılan görüşlerle, resmi tutanaklar arasında benzerlik olup olmadığını da bilmiyoruz. Bilmediğimiz bir başka şey -belki de en önemlisi!-, onbir yıldan bu yana muntazaman sürdürülen avukat görüşmeleri aracılığı ile devletin nasıl bir siyasi fayda sağladığıdır? Dağıldı, bitti denilen PKK'nın özellikle 2004'ten sonra daha faal hale gelmesi biraz şaşırtıcı değil mi? Öcalan mütemadiyen konuşup bir şeyler söylüyor ve söyledikleri siyasi gelişmeleri etkiliyor. Bugünün mahkûm ve mahpus Öcalan'ının karizması, yakalandığı andaki itibarını on kere katlamış durumda; bir yanlışlık yok mu devletin hesabında sizce?

Bu "açık ve çok gizli" görüşmeler hakkında hepimiz galiba, "Çok büyük, gizli ve karmaşık bir devlet meselesidir; bizler bilmesek de olur" diye düşünüyor olmalıyız fakat 11 yılda olup bitenler, bize bu alışverişten Öcalan'ın daha kârlı çıktığı ve aktivitesini koruduğunu söylüyor. Nedir bu, tam bir "Baba bir hırsız tuttum; al getir oğlum / Bırakmıyor ki baba!" durumu. Kim mahkûm, kim gardiyan anlaşılmıyor karşıdan...

Açıklığa ihtiyacımız var: Öcalan'ın faydalandığı imtiyazlar, başka mahkûmlara da tanınmakta mıdır meselâ; aldığı mahkûmiyet kararı, Öcalan'ın siyasi ve medeni haklarını kullanmasına izin vermekte midir; bir ay gibi Türk Hukuk Tarihi için rekor sayılacak bir sürede (İstiklal Mahkemeleri'nin rekoru hâlâ kırılamadı ama!) Öcalan'ı yargılayan, 25 Kasım 1999'da temyiz kararını da kesinleştiren adlî düzenimiz, Öcalan'ın taraf olduğu "sair" davalarda niçin o bildiğimiz âheste ritmiyle işleyip durmaktadır; İmralı'daki "Devlet görevlileri" aracılığı ile sürdürülen bu sırlı politika, Türkiye'nin hayrı ve Kürt meselesinin halli için ne gibi faydalar tevlid etmiştir, 11 yıldır vazgeçilemediğine göre bu faydalı tutum daha nice zaman sürüp gidecektir, bunları da bilmiyoruz?

Ne kadar çok şey bilmiyoruz!

Daha çok açıklık, berraklık ve netlik bekliyoruz devletten ve ilgili devlet görevlilerinden; şu görüşme tutanakları açıklansa nasıl olur meselâ? Devlet sırrı mıdır? Eğer bu devlet sırrı ise, devletin öteki sırları nasıl bir şeydir?

Belki de bu soruların cevabını bilmeyen sadece benim. Tevekkeli eskiler, "Cehlin ol mertebesi ancak tahsîl ile mümkündür" demişlerdi!