Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Önceki günün gecesi, "kafam biraz dağılsın" diye İzzet Günay'ın "Şeker Hafiye" filmini seyretmeye başladım; meraklıların bilgisi olsun, Çınar Müzik firması vaktiyle Kemal Film'in çektiği siyah-beyaz Türk Yeşilçam klasiklerini DVD'ye aktarıp seri halinde piyasaya sürüyor; fevkalâde bir hizmet; fiyatı da ehven, ne bulsam topluyorum.

Film bitti, tam yatacağım, derken "tık tık" diye bir ses balkonun camında. Baktım benim uzaylı arkadaş gelmiş. "Selam-aleykümselam" faslından sonra, "yav" dedi, "kusura bakma, bu münasebetsiz saatte rahatsız etmek istemezdim ama vallahi dilim şişti; uzay aracını, hemen sizin evin üstüne gelen bir yerde stratosfer tabakasına park edip bir uğruyayım, iki çift lâf ederiz diye düşündümdü..."

Evet, doğrusu münasebetsiz bir vakit ama, hatırlarsınız, bu gibi karışık dönemlerde kafayı arık tutmak için hep, Türkiye'nin dışardan, hatta uzaydan nasıl göründüğünü merak ederim; uzatmayalım başladık muhabbete, dedi ki:

"Türkiye'nin uzaydan nasıl göründüğünü anlatayım sana dostum: Bir Avrupa ülkesi düşün, yargı bir anda iktidar partisinin kapatılmasını, başbakan ile cumhurbaşkanının da siyasetten men edilmesini etsin... Hem de seçimlerde büyük bir zafer kazanmalarının hemen ardından... Türkiye'ye hoşgeldiniz..."

-Öyle mi görünüyor hakikaten, diye sordum; "aynen öyle" dedi ve devam etti, "Sizin başbakan'ın neo-İslamcı ve Avrupa yanlısı hükümetini devirmek isteyen laik kurumlar bunu yaparken hem meşru hem de meşru olmayan yolları kullanmaya hazır olduklarını gösterdi. Laik kesimin bu çabaları anayasal meşruiyetin incir yaprağıyla gizleniyor olsa da seçimde kazanamayan güçlerin çıplak darbesi anlamına gelmektedir. Ve eğer bu darbe başarıya yaklaşsa bile Türkiye, Avrupa'yı unutmalıdır..."

-O kadarını biz de tahmin edebiliyorduk, başka başka?..

-Valla deyim güzel kardeşim, diye kafasının yeşil derisini kaşıdı; "benden duymuş olma, tamamen tarafsız konuşuyorum. Bir defa bu sizin başsavcının açtığı bu davanın hiçbir yararı yoktur. Ve bu bir utançtır. Kıbrıs sorununu çözmek için eli güçlenen ve seçimden büyük bir zaferle ayrılan Erdoğan çok daha büyük bir güce sahip. Ancak bu gücünü Türkiye'yi kasıla kasıla dolaşıp popülist konuşmalar yaparak ve türban yasasını çıkarmaya çalışarak kullanmaya çalışıyor.."

-Hmm, dedim, "bu son değerlendirmen, hükümetin hoşuna gitmeyebilir fakat vaziyetimiz uzaydan böyle görünüyorsa yapılacak bir şey yok demektir."

-Durum aynen böyle, dedikten sonra sanki içinde kırmızı bir lamba varmış gibi sivri kulakları yanıp sönmeye başladı, "Kusura bakma dostum, kaptan çağırıyor" dedi. Vedalaştık, çekti gitti.

Dün sabah gazeteleri karıştırıyorum. Baktım gazetelerden biri Financial Times'ın son sayısındaki Türkiye yorumunu özetleyip tercüme etmiş, "Yahu ben bu fikirleri bir yerden hatırlıyorum" demeye kalmadı, "vay şerefsiiiz" diye elimi alnıma vurmuşum; bizim uzaylının bana okuduğu maval, meğer Financial Times'dan satır satır alıntı değil mi?..

Dün gece yatmadan bu defa aynı seriden Orhan Günşiray abimizin "Mahalleye Gelen Gelin" adlı filmini ikinci kere seyrettim, ardından "yattım sağıma, döndüm soluma, melekler şâhit olsun dinime imânıma" deyip kafayı yastığa vurdum. Bekliyorum ki bizim sahtekâr uzaylı arkadaş gelsin de, kendisine iki satır fırça çekeyim. Nâfile...

Bu sabah iki satırlık e-mektup göndermiş bizim uzaylı, şunları yazmış: "Financial Times'ın yorumunu bire bir aktarıp da seni aldattığımı zannetme; önceki gün sana uğramadan bir ara Londra'da FT editörü dostlarıma uğramıştım, ayak üstü biraz muhabbet etmiştik. Hem siz nasıl dersiniz, "aklın yolu birdir"; lütfen seni aldattığımı sanma!"

-Hadi ordan kırmızı kulaklı yaratık diye homurdandım.