Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Sayım günlerinin dimağımda hep leziz hatıraları vardır ve o yüzden "bu ne iptidailik, 21. yüzyıla çoktan girdiğimiz şu demde işi daha pratik halledecek usuller varken eve tıkılıp kalmanın ne alemi var?" yakınmalarını teknik açıdan makul bulsam da iştirak etmem. Eve tıkılıp kalmak, -hele akşama kadar kısa bir vakte münhasır kalıyorsa- hiç de ürkülecek bir fikir sayılmaz. Ev hayatının pek çok cazip tarafı vardır ve evcillik lezzetinin ruhun arka planındaki izlerini sürmek isteyenler Gaston Bachelard'ın "Mekanın Poetikası" isimli çok güzel eserini -tercümesindeki kekreliğe katlanmak kaydıyla- mutlaka okumalıdırlar.

Sayım hatıralarının basına akseden en belirgin tarafı, "Sayım-suyum yok" veya "Adamdan sayılıyoruz" başlıklı manşetlerdir. Sayımda derlenen istatistiki bilgilerin kamu siyaseti oluşturmakta ne kadar vazgeçilmez nitelik taşıdığı malum. Sayılmak fiilinin "itibar görmek" manasına da gelen karşılığı hatırlandığında "devlet beş yılda bir bizi adamdan saydı" gibi sitemkar nüktelerin -bayat olsa bile- yad edilmesi kaçınılmaz oluyor. Ne var ki 1830 tarihinde Sultan II. Mahmud devrinde yapılan ilk nüfus sayımında sadece erkek nüfus, dini özellikler ve iş güç gibi kaba-saba bilgilerin sayıldığı göz önüne alınırsa şimdiki sayımlarda neredeyse "kabak dolmasını yoğurtlu mu yersiniz" türünden incelmiş suallere muhatap kalmamız, devletin bizi giderek daha fazla "saydığı" anlamına yorumlanabilir.

Öte yandan elektronik ortamda "şıp" diye sayılıvermenin de göründüğü kadar cazip olmadığı anlaşılıyor; bilgi toplumu safhasına varmış devletlerde uygulanan elektronik takip usulleri yüzünden kişinin kamu otoritesi tarafından gereğinden fazla izlendiği yolundaki şikayetler daha şimdiden tepkilere sebep oluyor. Kredi kartı, ehliyet, otomobil plakası, cep telefonları, bilgisayar iletişim sistemleri gibi teknik örümcek ağları kişiyi o kadar kuşatmış durumda ki liberalizmin bayraktarlığını yapan ülkelerde bile kişinin "büyük ağabey"in nazarından uzak kalabilmesi mümkün olmuyor. Yüksek teknolojinin bedeli, daima şahsi hürriyet sahasının daralması anlamına geliyor.

Görünen o ki garip ihtimalle bu defaki sayım, "dededen kalma" usullerle yapılan son sayım olacak ve belki bütün ülke çapında sayım işleri, nüfus idaresinin bilgisayarlarına yüklenen bilgilerin aylık icmalleriyle muntazaman yapılacağı için biz "sayım" kavramını bile kaybedeceğiz. Bu defa, "o ne mes'ut demlerdi; sabahtan akşama kadar eve hapsolunur, birikmiş ufak tefek tamirat işlerini yapar, çoluk-çocukla sohbet eder, günlerdir yüzünü açmaya fırsat bulamadığımız kitap ve mecmualara gömülürdük" tarzında nostaljik sızlanmalara gömülmemiz mukadder görünüyor.

Belki de dededen kalma usulle son kere sayılışımız, devletin milletini "sayması" bakımından bir dönüm noktası teşkil edecek. Nüfus sayımının en temel mantığı geçmiş yüzyıllar boyunca askerlik ve vergi işlerinin sağlam kazığa bağlanması anlamını taşıyordu; ama şu günlerde ne kadar tuhaf ve yadırgatıcı bir siyasi süreç içinde bulunsak da bundan sonrası için devletin, vatandaşlarını daha ciddiye alacağını tahmin edebiliriz. "Adam yerine sayılmak" hem ferdi hem de kolektif bir ihtiyaç ve bundan böyle devlet değirmeninin çarkını döndürenler, idare ettikleri kitlelere karşı çok daha hürmetkar davranmak zorunda kalacaklar. Tarih, bu kabil tatlı beklentilerin kısa dönemlerde olmadık bir gelişme neticesi sukut-u hayal ile kesilebileceğini ihtar etse de uzun dönemde "hadim" devletin bu istikamette değişmesi muhakkak görünüyor.

Bu durumda sayım memurlarına, "tadını çıkara çıkara sayın; çünkü bu son sayışınız olacak" kehanetini savurursak teknik ve siyasi gelişmeler göz önüne alındığında aslında kehanette bulunmuş olmayacağız. Normal şartlar altında "güzel günler göreceğiz çocuklar" diye ümitlenen şairin iyimserliğini paylaşmamak için hiçbir sebep yok. O halde buyurun şu son sayımın tadını hep birlikte çıkaralım; uzun zamandır niyetlenip de erteleyip durduğumuz ev işleri korksun bizden; kapağı bile açılmadan rafta mahzun duran kitaplar sevinçle titresin: Çaylı-kahveli, dergili-kitaplı, çekiçli-testereli, çörekli-börekli, sohbetli-muhabbetli bir sayım günü için hazırız.

Hani ne derler, "En kötü sayımımız böyle olsun!"