Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Üç gün arayla iki önemli okuyucu mektubu aldım; birbirini tanımayan iki okuyucunun hemen hemen aynı meselede birleşmiş olmaları dikkatimi çekti.

İlk mektup, Birleşik Devletler'de üniversite eğitimi gören Serdar Doğan'dan geliyor; Sayın Doğan, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 100 kitap projesinin kendisini iyi şeylerin olabileceği konusunda heyecanlandırdığını söyleyerek, ABD üniversitelerinde halen câri bir usulün, Türkiye'de uygulanabilirliğini soruyor.

İlk cümle yürek kanatıcı: "Burada insanlar iyi okuyup iyi yazıyorlar" ve devam ediyor: "Okudukları veya yazdıkları şeylerin içeriği bir yana, dili gerçekten iyi kullanıyorlar. Özellikle yazarken. Buradaki üniversite sistemi hakkında ne kadar malumatınız var bilemiyorum. Hiçbir malumatınız olmadığını varsayarak yazıyorum. Üniversitelerde 3'erden toplam 6 kredilik bir yazma dersi var. Bundan başka, yine çoğu bölümde de bu yazma dersinin akabinde alınması mecburi 3'erden 6 kredilik bir de edebiyat dersi var. Yani toplam 12 kredi. Bir üniversiteden 120 kredi ile mezun olunduğu düşünülürse, toplam dersin onda biri İngilizce derslerine tekabül ediyor. Gerek genel ortalama puanın önemi ve gerekse hocaların not verme işini gayet ciddi tuttukları göz önüne alınırsa, bu derslerden iyi notlarla geçebilmek için hem dillerini hem de işin daha zor kısmını teşkil eden yazmayı gayet iyi öğrenmek zorunda kaldıklarını söyleyebiliriz. Bizler gibi İngilizceyi ikinci dil olarak konuşanların almak zorunda kaldığı hazırlık derslerini ise bu hesaba katmıyorum bile (...) Benzer bir uygulamaya Türkiye'de de geçilemez mi?"

Diğer okuyucu ise Mustafa Balcı; o da aynı dertten muzdarip ve konuya başka bir açıdan yaklaşarak dikkat çekici bir teklif getiriyor; okuyalım: "Malumunuz, MEB, YÖK Yasası'nı tekrar gündeme aldı. Siz hem bir yazar hem de hoca olarak Türkçenin özellikle üniversitelerdeki perişan hali için bir şeyler yapamaz mısınız? Ben birkaç yere söyledim ama kimse ciddiye almadı! Üniversitelerde, Türkçe ile bilim üretecek ve ders verecek öğretim üyesi adaylarından, Türkçe yeterlik istenmeli! TOEFL gibi, cümle kurmayı, anlamayı, okumayı, dinlemeyi, konuşmayı, hasılı yazılı ve sözlü ifadeyi, telaffuzu, diksiyonu, hatta kelime ve kavram türetebilme bilgi ve kabiliyetlerini ölçen sınavlar yapılmalı. Yoksa, kanunun bir yerine 'bu ülkenin bilim ve eğitim dili İngilizce ve sair Batılı dillerdir' diye yazılsın, kurtulalım... "

Okur-yazar bir Türk'ün Türkçeyi iyi konuşup gereğinde iyi yazabilmesini ciddi bir mesele olarak kabullenmek, önümüzdeki en büyük zihnî engel galiba. YÖK'e bağlı fakültelerde Türk dili dersi veriliyor fakat miktar ve kalite itibarıyla yetersizdir; keza bu derslerin öğrenci ve yönetim tarafından ne kadar ciddiye alındığı da ayrı bir mesele. İşin bir başka vahim boyutu ise akademik yayınları istila eden ve manidar derecede genellik arz eden "Türkçe zaafiyeti"dir. Akademik üslûba, kendi dilini iyi bilmediği için yabancı dillerden tercüme yapan kişilerin zaafiyetli Türkçesi hâkim oldu; ortalık iyi anlaşılmayan ve dil yanlışları ile mülemmâ metinlerden geçilmiyor. Türkçe zaafiyeti öğrenci ve hoca boyutlarında çok ciddi bir ilmî mesele haline geldi. Mesele elbette "ilmî"dir çünkü yapılan ilmî çalışmaların ne idüğü kadar hangi kalitede ifade ve takdim edildiği öncelik taşıyor.

Her iki teklifi, başta YÖK olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı'nın ve bu zaaftan acı duyan herkesin dikkatlerine arz etmeyi vazife biliyorum. Eğer niyet hâlis olursa ve bu mühim zaafiyetin teşhisi ideolojik önyargılarla bulandırılmazsa iyi bir planlama ile birkaç yıl içinde netice alınması pekâlâ mümkündür.

Serdar ve Mustafa beylere bu mühim dikkatlerinden ötürü huzurunuzda teşekkür ederim.