Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Efendim, dogma kavramının lügât manâsını geçen yazıda vermiştik. Şimdi birkaç örnek vererek meseleye vuzuh kazandıralım.

Meselâ her samimi Marksist için Marksizm bir dogmadır. "Ama nasıl olur, Marksizm bilimsel bir inşâ değil midir?" diye itiraz edenler olabilir. Karl Marks, fikriyatını o zamanlar pek popüler durumdaki ütopyacı sosyalistlerden ayırmak için yaptıklarına "bilimsel sosyalizm" adı vermişti. Marksistler, tarihi diyalektiğin bilimsel bir yönteme, deney ve gözlemlere dayanıp doğrulandığına, toplumsal değişimlerin, tabiatta olduğu gibi belli kanunlara bağlı olduğuna inanırlar. Böylesine esaslı kanunlara bağlı olan şey, kendiliğinden bilimsel sayılacaktır.

Ee, Marksizm bilimsel midir peki?

Hayır değildir, nitekim başka bilim adamları, Marks'ın gözlemlediği hadiseleri yeniden gözden geçirerek, teorideki yanlışları işaretlemişlerdir. Marksizm, özellikle XIX. yüzyıl ekonomi-politiğini kavramak için değerli bir teorik çerçeve sunar ama günümüzde bu inşânın "bilim" olduğunu ileri sürenlere artık tuhaf nazarlarla bakılıyor.

Ama adam "illâ ki ben Marksist'im" diyorsa, yapacak bir şey yok; zevkler, renkler ve dogmalar tartışılmaz.

Dogma'ya başka hangi örnekleri verebiliriz?

Bütün dinler otomatik olarak "dogma" kapsamına girerler; herhangi bir dinin mahiyetini sorgulayabilir, benimser veya reddedersiniz ama reddedenler olduğu gibi reddederler, benimseyenler de "öyle olduğuna inandıkları" için kabullenirler.

Dogmaların içini açıp bakamayız; dogmalar bizden şüphe veya eleştirel akıl değil inanç talep ederler. Dinlerin inşâ ettiği bütün, bilimin bilinen metodlarıyla anlaşılıp incelenemeyeceği için dinleri dogma kapsamına alabiliriz.

Birilerinin de kasdettiği dogma tam tamına buydu galiba; ama zannımca bütün dinler meyânında İslâm'ı daha dogmatik buldukları gibi yaygın kanaat oluştu. Önemli değil, geçelim.

Bir başka dogma örneği daha verebiliriz; meselâ bizim Anayasamız, bazı maddeleri itibariyle dogma niteliğini taşımaktadır. Meselâ 4. madde böyledir, okuyalım: "Anayasa'nın 1'inci maddesindeki devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2'nci maddesindeki Cumhuriyet'in nitelikleri ve 3'üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez."

"Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez" kaydı, meselâ temel postülaları itibariyle ayniyle dinler için de geçerlidir, Marksizm için de. Değiştirirseniz kendisi olmaktan çıkıp başka bir şey haline gelir.

Demek ki bizim Anayasa'mız da dogmatik bir koruma şemsiyesinin altında muhafaza edilmektedir.

Dahası var: Anayasa'nın beşinci kısmı'nda zikredilen 174. maddede, daha dogmatik bir koruma kalkanı ile karşılaşıyoruz. Aynen iktibas ediyorum: "Anayasa'nın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasa'nın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasa'ya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz."

Yani "filan İnkılâp Kanunu, aynı Anayasa'nın (söz gelişi) 17. maddesine muhaliftir" gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne müracaat edilemez. Hakikaten (ve üstelik bilimsel açıdan) öyle olsa bile böyle bir iddiada bulunmanızı 174. madde engellemektedir.

İşte dogma ve dogmatizm böyle bir şeydir.

Yani Cumhurbaşkanı da dahil, bir kamu görevlisi, görevine başlarken Anayasa'ya sadık kalacağına yemin ettiğinde, aynı zamanda Anayasa'nın dogmatik karakterini muhafazaya da yemin etmiş olmaktadır ve böyle bir kamu görevlisinin sağda solda, "ben her nevi dogmaya karşıyım" diye yağıp-gürlemesinin felsefî ve mantıkî açıdan iler-tutar tarafı bulunmamaktadır.

Vesselâm.