Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İstanbullular, “çakma saat” diye bilinen ve en babayiğidi 15 lira civarındaki saat ve gözlükleri seyyar tezgâhlarında pazarlayan Afrika menşe’li siyâhi delikanlıları görmeye alışkındır. Eğer o fotoğrafı çeken kişi aklınca bir cinlik edip doğrudan habere müdahale etmediyse kare şöyle: Bir seyyar çakma saat tezgâhı, yanında yere çömelmiş siyâhî bir delikanlı. Tezgâhın arkasında alelacele ambalaj mukavvası yırtılarak kalın harflerle yazılmış bir tabela okunuyor: “O da bizden aldı!”

O dediği, bugünlerde bilmem kaç yüz bin liralık saatiyle başı dertte olan eski bakanlardan biri. Fotoğrafın da tezgâhtaki saatler gibi çakma olup olmadığını bilmediğim için ihtiyat gösteriyorum; fakat öte yandan Patek Phillipe şirket yetkilisinin açıklamasının hazmedilir yanı yok. Bakan’ın Meclis’te gösterdiği saat faturası için “Das ist komisch” yorumunda bulunmuş ve eklemiş: “O belge bizim firmanın değil!”

Saatinin faturasını gösteremediği için insanların alelacele suçlanmasını doğru bulmuyorum; içimizden kaçı saatinin faturasını gösterebilir ki? Ben gösteremem meselâ! Maliye müfettişleri duymazdan gelsinler lütfen, saat koleksiyonumun en gözde parçasını satın alırken pazarlık esnasında fatura almak gibi minik bir ayrıntı gözümden kaçıvermiş. Aradan üç-dört sene geçti, miktarı tam hatırlamıyorum, al takke ver külâh 200 küsura anlaşmıştık; üstelik, “Kurtarmıyor abi kusura bakma” diyerek içine taktığı pilin parasını da ayrıca almıştı benden. İkram çay-kahve olurmuş, dedikodu olmasın diye içmedim çayını bittabii.

200 küsur demek 200 küsur lira demek yani; ince, sade kadranlı, entelektüel görünümlü şık bir saat. Hâlâ kolumda; bir ara bakıp bakıp, “Böyle güzel bir saati 200’e baba oğluna vermez, acaba o esnada zavallı saatçinin başına saksı düştü de şuur bulanıklığından ucuza bıraktı” diye kendimi suçluyordum. Bir ara yolum Tahtakale’de saatçi pasajlarından birine düştü; alt katlardaki dükkânlardan birinde benim saati görünce daldım içeri ve o dakikadan itibaren İstanbul’un gerçeklerinden biriyle daha yüz yüze geldim. Saatin aynısı 70 liraydı ve anladığım kadarıyla satıcı pazarlığa açıktı!

İleride politikaya atılıp da bakanlık mertebesine kadar gözünü dikenler için yazıyorum bunları. Doğru mudur, “komisch” midir bilmem; pahalı görünümlü, neredeyse iki santim eninde, havalı saatlere merakınız varsa “kenara yakın yerden et yeme” pahasına gözünüzü karartıp şundan bundan netâmeli hediyeler kabul etmenize gerek yoktur gençler. Gidin Tahtakale’ye, saatçileri sorun. Bilemediniz yüz liralık bir bütçe ile en sıkı, en fiyakalı saatlerden en az üç-beş tanesini koleksiyonunuza rahatlıkla katabilirsiniz; üstelik bu pasajlarda pil parası bile almıyorlar.

“Hiç aslıyla çakması bir olur mu?” demeyeceksiniz ama; eğer pil dandik değilse en az bir sene süreyle çakma saatiniz, diyelim ki 500 bin Euro’luk orijinali ile aynı zamanı, aynı dikkat ve rikkatle size bildirmekten övünç duyacaktır; çünkü denedim ve aynen öyle yani!

Koleksiyonum demişken biraz bilgi vereyim: Geçenlerde temizlik esnasında hanım, “Bu kötü saat nedir, ortalıkta dolanıp duruyor.” diyerek tam 10 kaymeye aldığım plastik kayışlı yazlık saatimi kaldırıp çöpe attı. Korkumdan sesimi çıkarmadımsa da pek de matah bir şey değildi zaten. Birkaç saatim daha var ama mal beyanında bildirilecek kadar olmadıkları için zikretmiyorum.

Saat konusunda size başka tüyolar da verecektim ama az önce, “Damat Fethullahçı ama kızım Müslüman” başlıklı bir yazı okuyunca elim titredi. Bu haber, “O da bizden alıyor” karesine poz veren çakma saat tezgâhtarı siyâhî delikanlı fotoğrafında olduğu gibi şüpheli bir haber değil, Radikal’den Murat Yetkin kulaklarıyla şahit olmuş bu sözün sarf edildiği âna. Başka şahitler de varmış.

Burası sözün bittiği yerdir. Yorum gerektirmez, sadece Araf 155. âyetteki sözlerle Allah’a sığınılır: “İçimizden beyinsizlerin işlediği (günâh) yüzünden hepimizi helak mı edeceksin; o ancak Senin bir imtihanındır.”