Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Çalışmak zevklidir" diye bir vecize duymuştum vaktiyle; basit, kolay anlaşılır, derinliği olmayan bir vecize. Sözün kime ait olduğunu bilmiyorum ama içimden bu vecizeyi, "çalışmak eğlencelidir" diye değiştirmek geliyor.<br />

Çalışarak eğlenmek yadırgatıcı bir durum, hatta çelişki bile denebilir.

Çalışmak yorar; kısm-ı âzâmımız için çalışmak, neredeyse nâmus belâsı katlandığımız bir mecburiyettir. "Zengin olsan ne yaparsın?" sorusuna, "yan gelir yatarım, elimi soğuk sudan sıcak suya uzatmam" cevabını verenler hiç de az değildir. Emekliliği, "ömrün en uzun tatili" sayanları da unutmayalım bu arada.

Çalışmanın eğlenceli tarafı, kendiliğinden ortaya çıkan bir şey değil; değerli her şey gibi o da emek istiyor. Şairin "mihneti zevk etmededir âlemde hüner" dediği cinsten bir emek. Eğlenmek izafi bir kavram, genel ortalaması var gibi görünse de kişiden kişiye, toplumdan coğrafyaya çok farklı eğlence tarzlarından bahsedilebilir. Öyleyse yapılacak iş, çalışmak fiilinin içindeki eğlenceyi aramak ve bulmaktır. Çalışmayı yorucu, eğlenceyi dinlendirici diye biliriz; belki de bu genellemenin kendisi yanlıştır. Çalışırken yoruluruz ama bu yorgunluk tez zamanda geçen türden bir zafer hâline benzer; çalışırken yorulanın dinlenmesi kolaydır da sair yorgunluklar geçmek bilmez.

Mutluyum; çünkü bulaşık yıkadım

Ev kadınları örneğine bakalım; bazı radikal Feministler'in, "temizlik, bulaşık, yemek, ütü, çocuk bakımı gibi sıradan işleri başkasına yaptırsanız dünyanın parası tutar ama kadınlar bedava yapıyor ve kıymetleri bile bilinmiyor" diye itiraz etmelerinde kısmî haklılık payı var elbette ama eğer gündelik ve rutin ev işlerinin eğlenceli bir tarafı olmasaydı çatırdayan evlilik sayısı normalin beş katına çıkardı bence. Bulaşık yıkamanın insanı pekâlâ dinlendirebileceğini ve zihni durulmaya yol açacağını başkası söylese inanmazdım ama şimdi bizzat biliyorum. Bulaşık yıkarken mânidar bir iş yapıyorsunuz; kirliler temizleniyor, dağınık halde duran kaplar yeniden kullanılır hale getirilip yerlerine konuyor ve son tabak durulandıktan sonra bir iş başarmanın hazzını yaşıyorsunuz. Ütü, ev temizliği hatta çamaşırı bile bu cümleden sayabiliriz. Dışardan yorucu ve sinir bozucu gibi görünen ev işleri, aslında bir değer üretmekten doğan hazzı ev hanımlarına aksettirerek onların mukavemetini artırıyor ve olumsuzluklara karşı daha dirençli ve anlayışlı olmalarına yol açıyor. Bu yüzden hanımların ev işlerinin üstüne "el işleri" ile uğraşmaları da çok önemlidir çünkü dantel, oya, örgü gibi şeyler sıradan ve pek dikkat gerektirmeyen emeği görünür ve kalıcı hale getirerek üreticisine mutluluk veriyor; en büyük eğlence budur bence.

Erkeğin adı yok

Erkeğe biçilen toplumsal rol, onların evde üretken olmalarına mânidir; bu yüzden "evcil erkek" sayısı, pabucunu dışarda unutmuşlardan daha az galiba. Bir değer üretme yeri olarak ev, kadınların tekeli ve hükümranlığı altında. Kahve dediğimiz mekânların erkeklere mahsus gibi görünmesi aslında kadınların biçimlendirdiği bir neticedir. Bir erkeğin evde üretebileceği yegâne iş 'okumak'tan ibaret gibidir ama okumayı 'iş'ten saymadığımız, daha doğrusu pek sevmediğimiz için erkeğe evde -aslında fiilen pek işe yaramayan ve kuru bir tatminden ibaret kalan- hükümranlık taslamak ve televizyon karşısında zap cihazını elinden düşürmemek gibi göstermelik bir faaliyet türü kalıyor.

Bir 'hobi'ye tutunmak

Son yıllarda "hobi dükkânları" diye bilinen yeni bir iş kolu yayılmaya başladı; genellikle kadın müşterilere hitab eden ve tahta boyama, resim, örgü, ufak imalat işlerine yarayışlı araç-gereçlerin satıldığı bu dükkânların aslında kaç ailenin mutluluğuna mühim katkılar yaptığını hiç düşünmüş müydünüz? Kadınlar, beklentilerini az tutabildikleri oranda evlerinde ve ev merkezli küçük çevrelerinde üreterek mutlu olabilme imkanlarına daha fazla sahipler; ne yazık ki erkekler için iş dışında eğlenebilme imkân ve fırsatı çok az.

Televizyon bile işe yarayabilir

Bir süreden beri ancak şifreyle seyredilen kanallarda eğlence ile üretimi yanyana getiren ilginç programlar dikkatimi çekiyor; meselâ üçer-dörder kişilik takımlar oluşturularak bir hurdalıktan toplayacakları malzeme ile belirli bir zaman süresi içinde belirli bir aracı imal etmeleri isteniyor. Bu bir eskimiş çamaşır makinelerini fırlatan mancınık da olabilir, yandan çarklı bir basit su aracı da. Verilen sürede araçlar tamamlandıktan sonra takımlar kendi elleriyle yaptıkları araçları kullanarak yarışıyorlar. Seyretmesi bile çok eğlenceli bu yarışmaya katılanlar kim bilir ne kadar güzel vakit geçiriyor olsalar gerektir. Günün birinde bizim televizyonlar da atı arpayla dövüştürme tarzında yarışma programları düzenlemekten usanırlar da en azından insanları birlikte üretirken eğlenebileceklerini hatırlatan yapımlara önem verirler.

Batılı televizyonlarda seyredenlerde üretim iştiyaki uyandıran öğretici belgesel programlar da revaçta; yirmi dakika içinde marangozluk dersleri veren bir program, neredeyse iki seneden beri en beğendiğim yapımların başında geliyor. Dekorasyon kültürünü geliştiren, hanımlara terzilik öğreten programlar da var. Bizim televizyonlar da bu türü bir ara denediler ama galiba yeterince seyirci toplamadığını düşünüp vazgeçtiler.

Bilinenleri tekrar etmenin mânâsı var mı? Üretmek kendi başına erdemdir; elbette üretimin yöneleceği doğru hedefler belirlemek başlı başına bir öneme sahip ama ondan önce üretim heyecanını kışkırtmak, emeği ödüllendirmek, tembelliği kınamak gibi değerleri yeniden öne çıkarmamız lazım; batı dünyasında üretim, nihai ve ahlaki hedeflerinden sapmalar gösterse de batılı toplumların en büyük erdemini teşkil ediyor.

Herkesin yapabileceği şeyler var, dinlenmek bir ihtiyaçtır ama çalışmak bir hayat tarzıdır, bir dünya görüşünün temelidir; eğlencelidir ve mutluluğun belki de en büyük kaynağıdır; hatta çalışanları seyretmek bile. Çünkü insanda çalışmayı ve üretmeyi taklit arzusunu kamçılıyor.

En büyük eğlence ve mutluluk kaynağımız, zihnimizin bir yerinde keşfedilmeyi bekliyor.

AKLINIZDA BULUNSUN:

MUSTAFA KARA'DAN İKİ MÜHİM ESER

Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Mustafa Kara, "Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarikatlar" isimli yeni bir eser yayınladı. Okuyucuya bir ansiklopedi gibi hizmet ve bilgi vermeyi amaçlayan bu güzel eser, çerçeve yazıları, fotoğraflar ve birbirinden değerli hat örnekleri ile süslenerek zevkle okunur bir kitap olmuş.

Tasavvufi cereyanlar son yıllarda hayli yaygınlaşmasına rağmen, işin kültüründen, rükünlerinden ve edebinden bîhaber bir kısım saf ve cahiller yüzünden yara bere içinde kalıyor. Tasavvufa meyli olanların, bu temayülü tarihi bilgi ve kültürle desteklemeleri bence 'edeb'tendir.

"Sır" yayınevi tarafından neşredilen eser hakkında ([email protected]) adresinden veya 0224 223 72 10 nolu telefondan bilgi edinebilirsiniz.

Mustafa Kara, bu eseriyle birlikte "Mahabbet Mektupları" isimli bir deneme kitabı da yayınladı. Meçhul bir dosta hitaben kaleme alınmış, musiki, şiir, klasik kültür ve edebi lezzetin aynı kabda kaynatıldığı, güzel râyihalar neşreden bu eseri de hatırlatmak istedim. Eseri Bursa İlahiyat Mezun ve Mensupları Derneği (Bilder) yayınlamış.