Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Fransiz Milli Meclisi'nin cok dusuk bir istirakle aldigi karar yine yuregimize dert oldu; protesto demecleri, mitingler, seri makaleler, ofkeli beyanlar birbirini izliyor. Herkeste bir, "eyvah basildik" endisesi; ardindan hayiflanmalar, "tabii, hariciyemiz uyursa boyle olur; ihmal, gaflet, dalalet vs..."

Kendimi yokluyorum; ne kadar "havaya girmeye" calissam da bos: Teknik acidan Fransiz Milli Meclisi'nin "Ermeni kirimi"ni kinamak icin aldigi karar, Burkina Faso Parlamentosu'nun muz standartlarini belirleyen kararindan farkli degil; ustelik milletlerarasi hukukta "icislerine karismama" diye bir prensip de var. Hal boyleyken, bir avuc veya bir tren dolusu Fransiz milletvekilinin aldigi karardan panige kapilip "basilma", "ele gune rezil olma" evhamlarina kapilmanin ne alemi var diye dusunuyorum ve bu tepkinin Fransiz Milli Meclisi'ni gururlandirmaktan ve "vay canina; biz neymisiz be?" tafralanmasina muncer olmaktan baska ise yaramayacagini saniyorum. Fransiz Milli Meclisi bir nevi "hakikati tasdik mercii" degil ki, saklamaya calistigimiz kabih curumlerden oturu sucluluk haletine burunuverelim? Teorik acidan dunyada her parlamentonun bu ve buna benzer kararlar alma hakki ve yetkisi var.

Denilebilir ki, "Iyi ama bu kararla Fransizlarin yasama uzvu Turkiye'ye karsi husumetini belli ediyor"; tamam, bu anlasilabilir bir vakiadir ve eger cok gucumuze gittiyse biz de onlara karsi husumet izhariyla benzer bir karar cikararak mesela 6 Haziran gununu "Barthelmy Katliami'ni tel'in" gunu ilan ediveririz; bu defa -eger cok meraklilarsa pirincin tasini onlar ayiklarlar. Velev ki daha ciddi bir tepki gosterilmek isteniyorsa bunun ticari, diplomatik, kulturel ve siyasi nice avadanliklari vardir, onlara muracaat olunur; ama mesele sizofrenik dovunme raddelerine kadar getirilmez.

"Tarihi hakikatler tahrif ediliyor" diye samimi bir endiseyle ortaliga dusmemizi de dogrusu pek inandirici bulmuyorum; cunku tahrife ugrayan sadece I. Dunya Harbi esnasinda isgalci Rus birlikleriyle isbirligine girerek siyasi sadakatsizlik gosteren "vatandaslar"imizin mecburi muhacereti esnasinda yasanan hadiseler degil ki; biz vaktiyle sadece tarihimizi, tarihi mirasimizi degil, anadilimizi bile "tagyir, tebdil ve ilga" ettik; yakin tarihimiz restorasyon calismalarindan, yeniden insa gayretlerinden, onarim ve bakima alindigi icin ziyaretcilere kapatilan galerilerden, tadilat ve modernlestirme faaliyetlerinden oturu santiye yerine donmus bir muzeye benziyor. Kendi hakikatimizle bile nizaliyiz; hal boyleyken 20-30 Fransiz milletvekilinin altina parmak bastigi bir parlamento kararindan oturu aslinda ne kadar hakikatperver oldugumuzu hatirlamak biraz garip olmuyor mu?

Haberlesme teorisinin cok muhim bir ruknu var; diyorlar ki, "haberlesmede esas, sizin ne anlattiginizdan ziyade muhatabinizin ne anladigidir". Teknik acidan bakildiginda Turkiye Cumhuriyeti'nin 1915 yilinda Anadolu'da olup-bitenlerle ilgisi, "Osmanli alacaklari" ile ilgisi nispetindedir; saniyen ortada bir "etnik temizlik" degil, militan Ermeni cetelerinin katliamina karsi girisilmis bir ofke refleksi vardir ve bu tezi vesikalarla, istatistiklerle, tarihi delillerle ispat etmis olmak son tahlilde bir ise yaramamaktadir, zira muhatabimiz bizi dinlemekten ziyade kendi efsanesini tekrarlamak, insa edilmis bir gecmis tasavvur etmek niyetindedir. Osmanli arsivlerinin Ermeni meselesi ile ilgili evraki nice zamandir acik bulunuyor. Muhataplarimiz hakikat pesinde degil ki, hakikatlerle mukabelede bulunarak beraat umabilelim; onlar bir efsaneye yaslanarak bize karsi siyasi bir ustunluk pozisyonu elde etmek istiyorlar; o halde mucadele ilmi platformda degil, siyasi platformda verilecektir ve bu raddeden sonra hala pesin hukmunde diretenlere karsi diplomatik nezaket lisaniyla, "caniniz cehenneme ekselans" cevabiyla yetinilecektir.

Hala anlayamadik; bizi zaafa dusuren hakikatler degil, hakikat karsisindaki saskinligimiz, nispetsizligimiz ve o kahredici alakasizligimiz; dunyanin sayili tarihcileri ile dunyanin her yerinde bir kongre aktedip Ermeni meselesini enine-boyuna tartismak, arsivleri ve sair tarihi vesikalari kritik etmek, ilmi hakem kabul ederek konuya aciklik kazandirmak kolay, problem de burada degil zaten. Mesele su ki biz, bizatihi hakikate karsi nispetimizi kaybettik galiba; oyle olmasaydi nice seneden sonra su bayat davayi yeniden isitip onumuze getirebilirler miydi?

"Uyan Turkiye soyuluyorsun!" slogani guzel; ama daha guzeli var, biraz uzun ama dogru: "Uyan Turkiye, hakikat duygusunu kaybediyorsun ve bu kotulugu kendi nefsine bizzat sen reva goruyorsun!"