Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Onu gördük: Darbe alkışlayıcısı bir sivil-kalantor kitle var; bu kitle, Balyoz davasının başından beri yargıyı itibarsızlaştırmak için var gücüyle çalışmakta.

Öyleyse sivil ahalinin darbeden zarar gördüğü varsayımı yanlış; "Bir kısım halkımız" askerî müdahaleye âşık ve teşne; resmen "isterik". Bir nevi Stockholm sendromu yani; darbecisine vurgun medya grubu, haraççısına âşık iş çevreleri, belâlısına tutkun akademisyenler, bürokratlar...

Yer Türkiye, zaman, 21. yüzyılın başları...

Diyorlar ki, mahkeme kötü, sanıklar mâsum! Büyükten küçüğe iki muhalefet lideri, aynı ağızla yargıyı eleştirdiler. Bir süre önce CHP genel başkan yardımcısı bir vekil kantarın topuzunu kırıp davaya bakan mahkemeyi "Sadrazam emriyle kurulmuş bir Nemrut Mustafa Mahkemesine" benzetti; hâkimler AKP üniforması giymişti, sanıklar ise, "Silivri toplama kamplarında esir" tutulan vatanseverlerdi. Çıkıntılık olsun diye sarfedilmiş bu garip lâfların ciddiye alınır bir tarafı yok ama bazı CHP'lilerin geçenlerde "Biz Menderes'in idamına karşıydık" yollu sözleri çuvaldan çıkan mızrak ucu gibi CHP'nin böğrünü acıtıyor: "CHP, Balyoz Davası'nın neresinde duruyor?" sorusunun cevabı sır değil; tam ortasında!

Öteki muhalefet partisine gelince... Gelmeyelim daha iyi...

Geçenlerde 12 Eylül darbesinin numaralı üyelerinden Tahsin Şahinkaya, darbeyi soruşturan savcıya, "Bugün olsa yine yaparım" diyerek eylemini sahiplenmişti de ben, "Bravo Tahsin Paşa'ya" çekmiştim içimden. Peki, reddetmek ihtimâli var mıydı dersiniz? Olup bitenlere bakınca "Ben yapmadım öğretmenim, Kenan arkadaşım harddiskime virüs bulaştırdı" diyebileceğini düşünüyorum pekâlâ! 2003 darbecilerinde aynı celâdeti göremiyoruz. Var güçleriyle delillerin zayıflığını ve mahkemenin güvenilmezliğini ileri sürerek komploya kurban gittiklerini ileri sürüyorlar.

Bakınız bu ilginç işte... "İlerleme" diye bir şey varsa işte budur: Ordunun darbeci özü, darbenin sahiplenilmeyecek kadar bednam bir şey olduğunu zımnen kabul etmiş durumdadır. Demokrasi adına ileri, darbeciler için gerici bir adım; taktik bir ric'at belki de!

Peki, bir şey dikkatinizi çekmiyor mu?

-Ne var be, yaptıysak yaptık; daha önce de yapılmamış mıydı netekim? Kapı gibi iç hizmet hükümlerinden yola çıkarak gafil ve hayın bir iktidara karşı devleti koruma ve kollama planları yaptığımızı inkâr etmemizi mi bekliyorsunuz. Görevimizdi. Kesin cezanızı, arslanlar gibi yatarız!

Hayır, böyle bir ses duymadık: "Deliller uydurma, CD'ler sahte, harddiskler çakma" stratejisi üzerine kurulmuş bir savunma yaptılar ve bu esnada mahkemeyi itibarsızlaştırmak için içte ve dışta bütün bağlantılarını harekete geçirmeyi tercih ettiler. Her sanığın kendini dilediği gibi savunma hakkı vardır, anlayışla karşılanır ama "darbeci öz"ün, darbe eylemini sahiplenmemek için böyle kırk dereden su getirmesi de ibretlik bir hadisedir.

Bir "Asimetrik durum" daha: Sanıklar adı üstünde sanık; Yargıtay süreci bitene kadar bu sıfatı taşıdıkları için, onlar hakkında itinalı bir dil kullanmak durumdayız; buna mukabil sanıklar ve onların medyadaki muavenetperverleri, başkalarını suçlayıp tehdide yeltenirken saldırgan ve hukuk tanımaz bir dil kullanıyorlar; düşünün, mahkemeyi bile Mütareke'de işgalci kuvvetlerin emriyle hareket eden "Nemrut Mustafa Divanı"na benzeten bir dil bu!

Necib matbuatımızın bir kısmına vallahi hased ediyorum; darbecilere gösterdikleri şefkat ve hukuki desteği vaktiyle demokrasi için seferber etmiş olsalardı, darbe sabahları tek cemse kışlasından çıkamazdı. Şu günlerdeki yayınları, tam bir "Darbe Muhipleri Cemiyeti" bültenini andırmakta ama bana göre aslında vaktiyle sahip oldukları, efsânevî "Kanaat imparatorluğu" iktidarının yerinde durup durmadığını kontrol ediyorlar; eh, kısmen yerindedir. Başından kaç kere darbe geçmiş bir topluma, "Balyoz delillerinin hepsi uydurma" kanaati çakmak az-buz hüner, küçümsenecek mühendislik değildir hani. Peki, darbe sevmeyen halkımız ne yapıyor? Ne yapsın; bunlara bakıyor bakıyor, sonra tepki diye gidip "Küüt" diye AK Parti'ye oy veriyor. Yine öyle olacak galiba, şuraya yazdım işte...