Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hafta başında üç orkestra ve koronun iştiraki ile Ankara'da icra edilen konser Türkiye'de sanat ve siyaset arasındaki ilişkilerin üslubunu açığa çıkarması bakımından çok ilginç derslerle doluydu.

-Türkiye'de sanat endişesi taşıyan ve ciddi bir repertuvarı seslendiren bir konsere sekiz bin kişinin dinleyici olarak iştirak etmesi mühim bir hadise. Pop kültürünün bulaşıcı hastalık gibi yayıldığı kültür ve sanat ikliminde, "klasik" tabiatı ağır basan bir sanat gösterisine gösterilen bu büyük ilgiyi sevinçle karşılarız.

-Bir konserde icra edilen musikinin hangi dünyadan fikirler seslendirdiği "kıymet ölçüsü" olamaz. İtibar etmemiz gereken kıymet ölçüsü, ilk planda klasik eserlerin seslendirilmesi, ikinci olarak icra esnasında yüksek kalite ibraz edilmesi olmalıdır. Haberin medyaya aksediş tarzı maalesef bu değer ölçüsünden mahrumdu; medya, bu konseri ilk planda Batı klasikleri seslendirildiği için ön plana çıkardı. Bir mukayese unsuru teşkil etmesi ve medyanın itibar ettiği kıymet ölçülerini açığa çıkarmak bakımından şu suali sormak gerekir: Bu konserde Batı klasikleri yerine Türk klasikleri icra edilmiş olsaydı, medya bu derece itibar eder miydi?

-Konserin takdim ediliş tarzı "çağdaş"lık gibi buram buram kıymet ölçüsü kokan bir kelime ile özdeşleştirilmemeliydi. Artık bu gibi sanat hadiselerini repertuvarına ve icra edenlerin ortalama hayat felsefelerine göre değerlendirme ucuzluğundan ziyade, icranın kalitesini ön plana alarak değerlendirmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Konserler, ortaya konulan müzikalite açısından "başarılı veya başarısız" olarak takdir edilmelidir; hiçbir konser tek başına çağdaşlığın veya bir başka şeyin kriteri olmaz.

-Bu sütunlarda iki defa isim zikrederek tenkid edilmesine rağmen tenkidi olgunlukla karşılamak esnekliğini gösteren Kültür Bakanı'nın salona girerek ıslıklanması ve yuhalanması hiç de "çağdaş" bir davranış değildi. Öyle anlaşılıyor ki dinleyicilerin çoğunun nazarında çağdaşlıkla eşitlenen Batılı standartlarda bile bu davranış "konser edebi"ne uygun değildir. Batılı konser seyircileri, siyasi mülahazası ne olursa olsun, siyasetçilerinin cezasını "denk düşürdükleri yerde" değil, sandıkta verirler; konser salonunda alkış ve ıslık sadece sanat eserini icra edenlere yöneltilir; eğer çok itibar edilmesi gereken bir kriterse "çağdaşlık" böyle davranmayı gerektirirdi.

-Dinleyicilerin konserden önce, holiganları andırır bir heyecanla "Türkiye laiktir; laik kalacak" sloganı atması, ancak pop konserlerine yarışır bir "deşarj" gösterisiydi. Kardeşlik ve evrensel barış temalarının ağır bastığı bir konserde, ancak miting meydanlarında tabii karşılayabileceğimiz cinsten sloganların bu derece geniş bir koro tarafından seslendirilmesi gereksiz ve yersizdi. Ben o salonda musiki icra eden bir müzisyen olsaydım, bu gösteriyi hoş karşılamaz, "Bunlar bizi dinlemeye mi geldi, yoksa bağcıyı dövmeye mi?" diye düşünür ve üzülürdüm.

-Bu derece "çağdaş" öldüğü ileri sürülen bu konserin organizasyonu galiba pek o kadar çağdaş değildi. Binlerce dinleyicinin dışarda kalması organizasyonun bir yerlerde aksadığını gösteriyordu. Ayrıca konsere gelenlerin arabalarıyla henüz başaklanmakta olan ekili tarlalardan yol açarak salona yanaşmaya kalkışması da hoş değildi. On bin kişilik bir salona uygun otopark inşa etmeyi sonraya bırakmak, insanları ve otomobilleri derelerden tepelerden geçmeye mecbur etmek, "çağdaşlığın" sadece sloganla elde edilmediğini gösteren çarpıcı misaller olarak ekranlara yansıdı.

Netice olarak -gerçek bir zihni zemine yaslansın veya yaslanmasın- ülkemizde etkisini sürdüren siyasi gerilimin sanat hadiselerine yansıtılmasını endişe verici bir gelişme olarak görüyorum. Hele, bir Batı musikisi konserinin laisizm taraftarlığı ile örtüştürülerek gündelik siyasi heyecanlara alet kılınması daha tedirgin edici bir haldir. Bazı "kamu görevlileri"nin olup bitenden gizli bir hoşnutluk duyarcasına rüzgarı arkasına alarak küçük primler toplamaya kalkışması ise herkesin takdirine terk edilmesi lazım gelen bir nüanstı.

Türkiye zaten ciddi bir rasyonalite kriziyle malul ama görülüyor ki bu krizden nemalanmak isteyenlerimiz de var. Bu gösteriler ise bize daha evvel seyrettiğimiz bazı korku filmlerinden unutulmaz fragmanları hatırlatıyor; inşaallah korktuğumuz başımıza gelmez.

Ey basiret, nereye saklandıysan artık ortaya çık; sana öyle ihtiyacımız var ki!