Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Türkiye'nin teknokratlardan mucizevi şifalar beklediği devirleri de geride bıraktık. Şükretmek gerekir ki bugün devlet idaresinin komplike bilgi ve uzmanlık isteyen karmaşık bir işlem olmadığı noktasında kamuoyu müttefiktir. İlahi bir mevhibe olarak mucizeyi inkardan bahsetmiyorum; ama biliyoruz ki devlet düzenini "adam gibi" işletmek için dışardan "harika çocuk" ithal etmeye, uzman getirmeye, plan-proje yaptırmak için hariçten yardım istemeye hacetimiz kalmamıştır. Bütün şikayetlenmelerimize rağmen ağır-aksak da işlese hal-i hazırdaki eğitim düzenimiz, memleketin ihtiyaç duyduğu hizmetleri yerine getirecek evsafta insan yetiştirebilmektedir. Geçtiğimiz pazartesi günü, ufak-tefek birkaç Avrupa ülkesinin toplam nüfusundan fazla miktardaki evladımızı okullara gönderdik; bu bile tek başına küçümsenmemesi gereken bir enerji potansiyeline işaret ediyor. Eğitim düzeni hususunda ihtilafımız içtihat mesabesindedir. Tartışmanın bütün tarafları eğitim hayatında kalitenin yükselmesi için kendi görüşünün uygun olduğunu savunuyor ki bir başka açıdan bakmayı deneyebilirsek görürüz ki bu bile başlı başına sıhhat alametidir.

"Asiyab-ı devleti har da olsa döndürür." sözünün nahoş imalarından ötürü kamuda çalışan yüzbinlerce memuru tenzih ederim; ama kamu işlerinin ahenkle yürütülmesi için çok derin ve erişilmez ferasetlere ihtiyaç olmadığı açıktır. Liyakat, ehliyet, dürüstlük, harama tenezzül etmemek, kısaca "namuskarlık" adını verdiğimiz temel niteliklere ciddiyetle itaat etmek kaydıyla dünyanın en adil ve verimli kamu idaresini işletmek mümkündür. Ne var ki otorite dediğimiz şey, dünyanın hemen her yerinde asıl gücünü kapalılıktan alır; ne yazık ki insanlar anlayamadıkları mekanizmalar karşısında genellikle korku ve hayranlık duyar ve böylece "otorite"yi istemeden de olsa inşa etmiş ve meşrulaştırmış olurlar. Son günlerde kamuoyunu yerinden meşgul eden "derin devlet ve çete" söylentileri devletin "açıklık ve hizmet" fonksiyonunu muğlak hale getirerek onu yeniden erişilmez, anlaşılmaz ve künhüne vakıf olunamaz bir mekanizma gibi göstermek gayesine de hizmet ediyor. Bu söylentiler, sıradan vatandaşın zihninde devleti, ancak çok tecrübeli ve çok şeyler bilen "vakıf-ı esrar" kişilerin işletebileceği karmaşık, esrarengiz ve bu nitelikleri yüzünden korku ve saygı uyandıran bir sistem gibi gösteriyor.

İngilizce başlık koyduğum için bazı okuyucuların inceden inceden tenkid ettikleri "Simplicity" isimli yazıda basitlik kavramını teşrihe çalışırken muradım, basitliğin sahici ve namuslu bir iletişim vasatının ilk şartı olduğunu hatırlatmaktı. Sıradan insanların bile anlayamayacağı hiçbir siyasi, iktisadi, sosyal, ilmi ve hatta felsefi meselenin olamayacağını iddia etmiştim; bu iddiada ısrarlıyım; çünkü anlaşılmaz meseleleri anlaşılabilir hale getirebilecek kişiler, küçük iktidar adacıklardan mahrum kalmamak, imajlarını zedelememek, tabir yerindeyse "aa bu muymuş?" dedirtmemek için kasıtlı ve şuurlu olarak meselelerin daha da karmaşık hale gelmesine çalışıyor ve -gariptir- bu işe yıllarını verdikten sonra bu defa meselelerin hakikaten karmaşık tabiatlı olduğuna kendilerini de inandırıyorlar. Basitleştirmek, hemen herkesi ortak iletişim vasatının üyesi haline getirdiği için son derece demokratik bir lazıme. Dahası var: Meseleleri basitleştirerek anlaşılırlık oranını yükselttiğinizde aynı zamanda İslami bir iş yapmış oluruz; çünkü yapılan iş, insanların şuur seviyesini yükseltmek yoluyla akıl ve idrak melekelerini işletmeye davet etmekle aynı kapıya çıkacaktır.

Bugün maruz bulunduğumuz mekanizma, ilim, medya, sanat ve siyaset dünyasıyla meselelerimizi basitleştirmekten ziyade karmaşık hale getirmeye ayarlanmış ve bu ayarların bozulmaması için civatalar iyice sabitleştirilmiş görünüyor. On küsur yıllık aralıklarla karşı karşıya kaldığımız müdahaleler, bu mantık nokta-i nazarından "gevşemiş vidaların sıkıştırılması" işlemi olarak tercüme edilebilir. Milletin gerçek manada "haberdar" olmasını istemeyenler var; çünkü biliyorlar ki haberdar olursak mekanizmanın ne kadar sade olduğunu, daha az emek ve masrafla pekala işletilebileceğini fark edeceğiz. Nazarımız o basitlik ferasetine eriştiğinde belki mekanizmaya bir sürü boş "avara kasnak" ilave edildiğini, cihazın küçük müdahalelerle daha randımanlı işletilebileceğini ve hepsinden daha mühimi makinenin ne kadar hantal, kaba ve çağın ihtiyaçlarına cevap vermeyecek derecede "demode" olduğunu da görebileceğiz.

Bilginin bu derecesi iktidara denktir. Türkiye'de cereyan eden şey, çok gizli kapaklı ve şaşırtmacalı taklitlerle yürütülen bir iktidar oyunudur ve bu dramatik oyunun asıl amacı, milleti oyuna ortak etmemektir. Teorik olarak biliyoruz ki "Hakimiyet bila kayd-ü şart milletindir." Şimdi temel mesele şu: Bu vecize ne zaman gündelik hayatın bir parçası haline gelecek?

Cevabı "basit"!