Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Aşağıdaki sorular, sadece bir nevi zihin idmanı olsun kastıyla, uzun uzadıya düşünmeden, çalakalem sıraladığım istifhamlardan ibaret. Bu sorulara verebileceğiniz muhtemel cevaplardan yola çıkarak yeni komplo senaryoları tasarlamanızı istemiyorum.

Hemen belirtmem gerekiyor ki, bu soruların doğmasına sebep olan en mühim hadise, Sayın Başbakan'ın iki gün önce birdenbire, "yeni cumhurbaşkanı için elimde aday isimlerinin listesiyle uzlaşma arayışına çıkarım" şeklindeki şaşırtıcı açıklaması olmuştur.

Şimdi sorulara geçiyorum.


-27 Nisan günü, iktidarla anamuhalefet partisi rol değiştirmiş olsalar; CHP 350 küsur vekille iktidar, AK Parti de anamuhalefeti temsil etse idi, Anayasa Mahkemesi muhalefetin (yani AK Parti'nin) 367 itirazını kabul eder miydi; kabul etse de neticede bu itiraza hak veren o meşhur karara imza koyar mıydı?

-O günün gecesi saat 23 sularında Genelkurmay'ın web sitesinde o bildiri yine de yayınlanır mıydı?

-İki gün sonra anamuhalefet lideri Erdoğan, "Anayasa Mahkemesi bu itirazı reddederse ortalık karışır" der miydi; demiş olsa cumhuriyet savcıları re'sen harekete geçip anamuhalefet liderini mahkemeye baskı ve tehdit ithamıyla soruşturmaya kalkışır mıydı?

-CHP ile AK Parti yer değiştirmiş olsalar, oylama günü ikindi sularında bir meczup çıkıp YÖK merkez binasını basmaya kalkışır mıydı (sahi, ne oldu o mesele?)

-Farz-ı muhal öyle olsaydı o gün, ANAP ve DYP liderleri meçhul bir adresten gelen telefonla zihnî teşevvüşe uğrayıp Meclis'e gitmekten yine vazgeçerler miydi?

Şimdi plağın öteki yüzünü çevirerek sorulara devam edelim:

-Başbakan, "âyâlime bile söylemedim; kimselere de söylemem" diyerek cumhurbaşkanı adayını o mâhut grup toplantısına kadar saklamak yerine diyelim ki on beş gün önce açıklasaydı, işler yine sarpa sarar mıydı?

-Veya dün söylediğini bir buçuk ay önce söyleyebilmeyi, yani, "yeni cumhurbaşkanı için uzlaşma ararım; elimde liste aday isimleriyle tura çıkarım" diyebilmeyi kabullenebilseydi, Türkiye yine de bir anayasa buhranıyla karşılaşır mıydı?

-Böyle söyleyebilmiş olsa, Türkiye yine apar topar anayasa değişikliğine giderek cumhurbaşkanını halka seçtirmeye razı olur muydu?

-Muhalefetin de üzerinde ittifak ettiği bir isim, cumhurbaşkanı adayı olarak Meclis'e gelseydi, mayınlı terör hadiselerinin sayısında yine de belirgin bir artış göze çarpar mıydı?


Cevapları ne olursa olsun, şu sorular gösteriyor ki 27 Nisan krizinde ülke, bütün kurumlarıyla beraber müthiş bir enerji kaybına uğramış, küçücük hesap ayrıntıları yüzünden siyasi cepheleşme riski bile göze alınmış ve neticede Türkiye itibar kaybetmiştir.

Muhtemel cevapları ne olursa olsun şu sorular gösteriyor ki, 27 Nisan krizinin ana aktörleri, farklı veya benzer sebeplerden demokrasi ve hukuk dersinden sınıfta çakarak güvenilmezlik noktasında birbirlerinden farksız hale gelmişlerdir.

Türkiye'de siyaset böyle yapılmaktadır.


Başbakan, "bundan sonra cumhurbaşkanlığı için uzlaşma ararım" dediği için değil, vaktiyle uzlaşma aramaya lüzum görmediğini itiraf ettikten sonra yanlış hareket ettiği için milletten özür dilemek zorundadır.