Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Geçenlerde RTÜK’ün Samanyolu Haber ve Bugün televizyonları ile ilgili olarak verdiği yayın durdurma cezalarını eleştiren bir haber ilgimi çekti. Habere göre RTÜK’ün verdiği bazı kararlar sadece yayın kuruluşları için değil, izleyici için de eziyete dönüşmüştü.

“Nasıl yani?!” diye merak ettim; şöyle oluyormuş: RTÜK, yayınını durdurduğu programların yerine, ceza olarak belgesel yayınlama mecburiyeti getiriyor ve hangi belgeselin yayınlanacağını belirleyip televizyonlara gönderiyormuş. Geçtiğimiz 8 ay boyunca onlarca yayın durdurma cezası verilen kanallar, tozlu raflardan indirilen ve artık izlenme ihtimali olmayan, teknik açıdan zayıf, modası geçmiş belgeselleri yayınlamak mecburiyetinde bırakılmış.

Hayvan ve tabiat konulu belgesel seyretmeyi bırakalı hayli oldu, o yüzden pek farkında değilim. Kanal değiştirirken görünce, “Yav arkadaş, ne buldular bu küflü belgesellerde? Neticede leopar ceylanı yakalayacak ve oturup yiyecek işte!” diye homurdanırdım.

RTÜK’ün, yayın kurallarını ihlâl eden kuruluşları kültür programlarıyla cezalandırması aslında fena bir fikir değil fakat plâğın öteki tarafından yükselen sesler farklı bir şey söylüyor: Samanyolu Haber TV Genel Yayın Yönetmeni Metin Yıkar’a göre, gelinen nokta vahim; meselâ Samanyolu Haber 19 defa ‘Akdeniz’de Gezintiler’ adlı belgeselin 19 bölümünü birden yayınlamakla cezalandırılmış. Akdeniz Gezgini adlı belgesel 2001 yapımı olup 10 bölümden oluşuyor. Ankara’nın Müzeleri (1996), Çatal Höyük, Deprem, Gökkubbede Gezintiler (1999), Kuş Cenneti, Matematiğin Aydınlık Dünyası (1994), Selimiye Kışlası, Sonsuzluğa Uzanmak, Türkiye’nin Kuşları (1998) ve Zamanın Durduğu Yer; Kaya Köyü gibi onlarca belgesel RTÜK tarafından kanala gönderilmiş.

Metin Yıkar diyor ki: “Belgeselleri adeta ‘ceza’ aracı olarak kullanan RTÜK, sadece kanala ve izleyicilere eziyet etmekle kalmıyor, belgesellerin çoğu aramızda olmayan yapımcı, yönetmen ve emekçilerine de haksızlık ediyor.” Bugün TV GY Yönetmeni Tarık Toros da aynı dertten muzdarip: “Ne kadar yayın durdurma aldıysanız, o süre kadar belgesel yayınlama zorunluluğu getiriliyor. Normal bir parti ile ilgili yaptığınız haber yüzünden bile bize ceza verilirken, yasakları alenen çiğneyenlere ceza kesilmiyor.”


Eğri oturup doğru konuşalım. Bu memlekete RTÜK’ün işini yapan bir kurum lâzım. “RTÜK bu kararları nasıl alıyor; ne gibi işlerle uğraşıyor?” diye meraklanıp kurumun resmî sitesine girdim ve üst kurul kararlarının bazılarına göz atınca üst kurul üyelerine acıdığımı bile söyleyebilirim (İsteyen rtuk.org.tr’ye girer bakar ve yazara hak verir). Yüzlerce TV ve radyoda işlenen ihlâllere dair şikâyeti okurken bile insan tıknefes oluyor, “yeter” diye bağırmak ihtiyacı hissediyor. Elbette bir üst kurul olmalı, elbette yayın prensiplerini izlemeli fakat bu esnada adalet ve tarafsızlıktan da ayrılmamalı. Tarık Toros’un, “Yasakları alenen çiğneyen bazılarına ceza verilmiyor.” istikametindeki şikâyeti haksız değil. Yaşadığımız siyasî depremler sonucunda devlette yara-bere almamış, tartışılır hale gelmemiş kurum neredeyse kalmadı. Evvelâ yargı ve onun üst kurulu HSYK başta olmak üzere, Başbakanlık, muhtelif bakanlıklar, MİT, ordu, AYM, hatta Yargıtay bile yıpratıldı ve yıprandı. Üst kurul, Meclis’teki dağılıma göre siyasi parti temsilcilerinden oluştuğu için haliyle kararlarda iktidar yanlısı kuruluşların kollandığına dair bir umumi kanaat oluştu. Ne var ki incelediğim karar örneklerinde iktidar yanlısı yayın organlarının da cezalandırıldığını gördüm. Yapılan yayın ihlâllerine göre verilen cezaların nasıl bir istatistik teşkil ettiğini bilemem elbette. Bir kanalın on ihlâlinden onuna da ceza verilirken bir başkasının yirmi ihlâlinden sadece üçü ceza görürse bu da bir nevi adaletsizlik olur. Yine de rakamları bilmediğim için ihtiyatı tercih ediyorum...


Modası geçmiş, yıllardır TV seyircisi tarafından defalarca seyredilmekten ötürü pörsümüş, üstelik eski kayıt teknikleriyle çekildiği için görüntü ve ses kalitesi düşük bayat belgeselleri dayatarak RTÜK aslında seyirciyi cezalandırıyor. Küflü belgesel arşivinin tozunu silkelemek yerine meselâ, cezayı hak eden yayın kuruluşuna, diyelim ki bir yıl içinde 10 belgesel film yapma cezası kesilmesi bence daha iyi bir “cezâ!” olabilir.

Niçin; çünkü belgesel yapımlar, televizyonların üvey evlâdı durumuna düştü. Kimse, en çok seyirci topladığı saatlerde (küflü veya yeni) belgesel göstermiyor; ayrıca belgesele zaman, emek ve kaynak ayıran TV de kalmadı gibi bir şey. Bence RTÜK, belgeselle cezalandırma usulünü bir daha gözden geçirmeli. Yaramazlık yapan çocuğa zorla kitap okutturmak gibi bir şey bu; çünkü aslında zorla kitap okutturulan çocuk sonuçta kitap okumaktan nefret eder hale geliyor.


Bir başka çözüm yolu ise RTÜK’ün, kendisi tarafından kesilen para cezaları biriktirirek belgesel film yapımcılarına kaynak tahsis etmesi ve jeneriğinde, “Biz bu belgesel filmi, yaramaz yayıncılara kestiğimiz para cezalarıyla finanse ettik; seyirciye armağanımız olsun” diye yazdırmasıdır.

Peki, bu belgesellerin konuları ne olacak?

Kuş, timsah, goril, çöl, denizaltı çekimleri, yunusların hayatı, köpekbalıklarının beslenme alışkanlıkları gibi mevzulardan gına geldi. Eğer makbule geçecekse tespit ettiğim bazı belgesel konularını şuracığa sıralıyorum:

1- İlk kategoride politik ihlâlde bulunan kanallara yaptırılacak belgesel konuları var: “Hukuk devleti nedir, nasıl işler, hangi kurumlardan oluşur?”, “İnsan hakları tarihi”, “Yargı niçin tarafsız ve bağımsız olmalı; olmazsa ne olur?”, “Birlikte yaşadığımız insanları ötekileştirmekten niçin vazgeçmeliyiz?”, “Anayasa nedir, ne zaman lazım olur?” vb...

2- İkinci sırada bilgisiz seyircileri, aslı olmayan ticarî ürünlerle kazıklamaya çalışan kanallar var. Onlara da şu belgeseller yaptırılmalı: “Piyasa ekonomisinin evreleri”, “Yalancıyı gözünden tanımak!”, “Nasıl bilinçli tüketici oluruz?”, “Her gördüğüne, duyduğuna inananların sonu!” vb...

3- Son sırayı, saf kalpli insanlara mucize ilaçlar pazarlayan uyanık kanallara ayırıyorum. Onlara yaptırılacak belgesel film konuları şunlar olabilir pekâlâ:

“Doğuştan enayi olup olmadığınızı nasıl anlarız?”, “Üfürükçülüğün tarihî derinliğinde kaybolanlar”, “Bir sahtekârın itirafları”, “Kalpazanlığın modern çehresi; ekranlarda pazarlanan ucuz ve abartılı ilâçlar”, “Aldatan bizden değildir” vb...

Bu arada RTÜK’ün yapısını yeniden ele alıp, onu Merkez Bankası gibi tamamen özerk bir kuruluş haline getirme gerekliliği de açığa çıktı, hatırlatmış olayım.