Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Şeytan ayrıntılarda gizli. Satıraraları, esasa dair ilginç haberler sızdırıyor. "Niçin satırarası?" diye sual olunursa söylenmelidir ki biz, haylicedir satır okumayı ve alenî şeylere anlam vermek kabiliyetimizi dumûra uğratmış gibiyiz.

Meselâ Başbakan'ın, "..yoksa tarihe ve millete nasıl hesap veririm" tiradıyla biten grotesk açıklamasını, hepimiz sanki çok mâkul ve inandırıcı şeyler söylüyormuş gibi dinledik ve geçtik. Halbuki bir hafta önce, adeta arkasından birileri itiyormuş hissini veren (MGK çıkışı) o meşhur ayaküstü konuşmasında, sanki kamuoyu l

âyıkınca anlamaz endişesiyle altını çizerek "Bu bir devlet krizidir." diye titreyen teatral ses tonu hâlâ kulaklarımızda. Bu ses tonu yabancımız değil; bir hanım milletvekilinin Meclis'ten hemen uzaklaştırılmasını istediği o trajik konuşmasında da aynı ses tonunu kullanmıştı; sâyesinde şartlı refleks geliştirdik: Sesi titremeye başlayınca bakkala seğirtip makarna, bulgur stoku yapacağız bundan sonra.

Ayrıntılardan bahsediyorduk; bizimkiler Cottarelli'den memnun değillermiş ve adamcağız görevinden alınarak Türkiye'yi terk edecekmiş. "İşte Türkiye'nin gücü!" diye efelenmek var ama satıraraları belimizi büküyor. Gariban Cottarelli bu yakınlarda vapur bacası gibi Maltepe sigarası içmeğe ve sünger gibi damacana dolusu Tekirdağ rakısı tüketmeye başlarsa hiç şaşırmam; krizin sorumlusu meğer o imiş! Doğrusu İMF'den, Türkiye masası şefini değiştirme hakkımızın olduğunu bilmiyorduk; öğrenmiş olduk. Daha ne türlü hükümranlık hakkına haiz olduğumuzu da söyleseler ne iyi olacak.

Hükümetimiz arslanlar gibi defans yaparak kabineden bir kelle bile düşürmemeye muvaffak oldu. Hezar tebrik! Meğer Cottarelli'nin iki "yerli" suç ortağı daha varmış. Adamlar boyunlarını büküp istifa etti gittiler. Ardından bu bürokratlarla sorumlu devlet bakanı, "Çok ısrar ettik ama istifada direndiler." deyince gülmekten yere düşmüşüm. Aynı bakan, "Siz istifayı düşünüyor musunuz?" sualine öyle bir eskiv (fake) gösterdi ki muhabir neyi sorduğunu bile hatırlayamadı. Ben "millî birlik ve beraberlik" deyince artık, hükümetin şu son kriz rezaletinin akabinde tek fire vermemek için nasıl birbiriyle kenetlendiğini hatırlayacağım. Bu yüksek dayanışma gösterisi o kadar hamiyetperverâne idi ki yüreğimiz kabardı ve gözyaşlarımızı tutamadık!

Ve büyük ikramiye! "Hikmet-i hükûmet"in basiret jeneratörleri kısa bir tutukluktan sonra aksıra-öksüre yeniden çalışmaya başladı ve ekonomiyi kurtaracak adamı bulmakta gecikmedi. 12 Mart 1971'de seyrettiğimiz bir film, Dünya Bankası laboratuvarlarında renklendirilip dublajı tazelendikten sonra yeniden vizyona sokuldu. Türk ekonomisini kurtarmak üzere Dünya Bankası kadrolarından "vatanî vazifeye" davet edilen zat, ayağının tozuyla geldiği başkentimizde evvelâ hükümet erkânı ile temaslarda bulundu ve dinlenmek üzere oteline çekildi. Kamera görür görmez âbus yüzüne kaplan tebessümü maskesini indirmekle görevli Başbakan yardımcısı ise birkaç dakika sonra verdiği beyanda "ertesi gün sayın uzmanın hangi vazifeye tayin edileceğine Bakanlar Kurulu'nda karar verileceğini" müjdeledi: "Hazine müsteşarlığını mı tensib edersiniz, Merkez Bankası başkanlığını mı, yoksa para politikalarından sorumlu bir devlet bakanlığı mı daha uygundur sizce?" Demek ki ortada henüz kararlaştırılmış bir görev yok. Süperman çantasındaki dosyalarla bir gün otel odasında "istihâre"ye çekildikten sonra ertesi sabah hayırlı kararını bildirecek ve kurtulacağız. Ekonomiyi, Dünya Bankası uzmanları kurtaracak idiyse bunca yıl niçin Türkiye'ye zaman, para ve enerji kaybettirildiği suali, kasap çengelinde sallanıp durmakta. Tevekkeli Sabancı, "ekonomi yönetimine mümkünse siyasi rengi olmayan bir uzmanda tevhid edilmesi" yolunda arzu izhar etmişti.

Öyle ise Cottarelli'nin ne kabahati vardı yahu? Hem uzman, hem siyasi görüşünü bilmeyiz, üstelik ecnebî; başarısız olması ise kusur sayılmaz; Türkiye'de başarısız olmak cezayı müstelzim değildir. İki gün içinde Bakanlar Kurulu kararıyla adama çifte vatandaş statüsü kazandırıp ekonomiyi teslim edebilirdiniz; sizden daha iyi yöneteceği hususunda kamuoyu nezdinde daha fazla "consensus" sağlayacağı ise garanti idi.

Ekonominin illâ ki "harika çocuk" istihdam edilmesi gerektiren esrarengiz bir disiplin olduğunu imâ eden şu siyâsi irâdeye nazarlık takılsa yeridir. Basit bir zimmet-matlup çetelesini tutmaktan âciz adamların, siyâsî kararlarında daima isâbet kaydedeceğine nasıl güvenebiliriz ki?

Ciddiyetin âlemi yok; ben, şu anda son zam kararlarının aslında vatandaşın bayram aralığında sıkıntıya düşmemesi için alındığına dair serdedilen yüksek mütalaaların ciddiyetine gülmekle meşgulüm. Yapacak başka bir şey yok; siz de öyle yapınız.