Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Ekrandaki doktor diyor ki, "Sakın ola sahte rakıdan zehirlenenleri kusturmaya kalkışılmamalı. Metil alkolden doğan harabiyeti biz etil alkolle tedavi ederiz. Etil alkol, metil alkolün tahrip edeceği enzimlere ulaşmak için rekabete girer ve metili devre dışı bırakır."

"E, ne var bunda" diyeceksiniz, devamını dinleyiniz bir:

"Sakın ola, çivi çiviyi söker diye zehirlenenler rakıya devam etmesinler, en yakın sağlık kuruluşuna başvursunlar!" Ardından Tekel adına rakı üreten firmanın sözcüsü geliyor, elinde bir yetmişlik şişe. Önce gerçeği ile sahtesini tiryakilerin nasıl ayırdedeceğini anlatıyor, ardından, "Sahte rakı üretiminin sebebi ağır Özel Tüketim Vergisi"dir" diyor, "27 yeni liralık rakının yarıdan fazlası vergiye giderse böyle olur!"

Maliye derslerinde öğretirler, "vergi toplamak, kazı canlıyken yolmaya benzer; canını acıtmayacaksınız; kararı kaçırırsanız ne kaz kalır ortada, ne de tüyü". Hükümetin bir nevi "bağımlılık vergisi" gibi uyguladığı vergilendirme biçimi, hazinenin en sağlam kalemlerini oluşturuyor. Dünyanın en pahalı benzinini tüketen ikinci ülkeyiz. Benzinin yarıdan fazlası vergi, alkollü içkinin, sigaranın yarıdan fazlası kezâ. Maliyeciler bu tip vergi salarken biraz da koruyucu hekimlik fiyakası atmayı ihmâl etmiyorlar; "içmeyin kardeşim; bu zıkkımı içen, bedelini işte böyle öder!"

Ama sahte rakıdan ölenlerin ödediği bedel ağır oldu.

Korsan CD meselesinde de böyle bir fâhiş fiyat uygulaması vardı. En sıradan bilgisayarda, 25 kuruşluk maliyetle kopyalanabilen CD"nin orijinalini otuz YTL"den satarsanız, korsanlık sektörü ölmez; ölür ölür dirilir. "Fikri haklar, te"lif kanunu, sanat emekçileri" diye işin edebiyatını yapmaya lüzum yok. Nitekim beş altı YTL"ye orijinal albüm satılmaya başlayınca korsan piyasası kırılıverdi. Demek ki o fiyata da kâr edilebiliyor. İster vergi olsun, isterse şahsî kâr, bir şeyin aslî değeri ile pazar fiyatı arasında uçurum olmamalı.

Sahte rakıyı lokantasında satan işyeri sahibinin de zehirlenerek ölmesi, meselenin bir başka hazin tarafını işaretliyor; demek ki sahte rakı furyası, birkaç günün işi değildir, süreklidir ve sahtekârlar bu defa ürettikleri rakının içine fazladan metil alkol boca edince "son parti mal" öldürücü doza bulanmıştır. Birileri ölmeden veya bıçak kemiğe dayanmadan meseleyi fark edemeyişimize ne demeli? Zehirlenenler, birer mide yıkaması, yarım şişe serumla taburcu olabilselerdi üzerinde durmazdık bile.

Kağıt üstünde sahte rakı imbikleyenler de müteşebbis; ne biçim müteşebbis bunlar? Gözünü marjinal faydaya dikmiş, yarının hesabını yapmayan, ticareti veya imâlâtı sadece "voli vurmak" vâdesinde algılayan adamlar. Lokantacıya rakıyı ÖTV"siz fiyattan satınca piyasayı tutacağını biliyor; satan satar da alan nasıl alır? Lokantacı, rakının sahtesini gerçeğinden 100 metre öteden anlar aslında.

Kendi canına acımayanlar beni hep dehşete düşürmüştür, çünkü öylelerinin başkalarına hiç saygısı olmaz. Bunun yol kesmekten, çanta kapmaktan, moda tabirle "birilerinin kafasına sıkmak"tan hiç farkı yok. O yüzden "vahşi kapitalizm böyle bir şeydir işte" deyip geçemiyoruz. En barbar kapitalistin bile bir yarın hesabı olur. "Kisb ü kâr" işi değil bu; Kısa günde üç kuruş para kazanacağım diye ortalığı zehire bulamak bir başka şey, adını koymakta zorlanıyoruz.

Bu curnatadan istifade ile "İçkide ÖTV düşürülsün" kampanyası iyi kamuoyu oluşturur; ben işin o faslında değilim; benim bildiğim piyasayı denetlemenin devlet için bir ar borcu olduğudur.