Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Samimiyetle ifade etmeliyim ki Sivasspor’un başarısı neyse ama, başarıda istikrar göstermesini ne bekliyor, ne de tahmin ediyordum. Başarıya ulaşmak pek çok taşra takımı için çok zor görünebilirse de imkânsız değil; başarıda istikrar sağlamak ise Türkiye’de birkaç defa lig şampiyonu olmaktan daha değerli. Tekil başarılar bir yerlerde kahramanların işe karıştığını gösterir, sürekli başarı ise hadisenin arkasında kurumlaşma ve geleneğin varlığını hatırlatır.

Sivasspor’un başarı karnesi ile “veli”si arasında bir bağlantı olup olmadığına bakalım. “Veli”den kasdım bütün karşılıkları ile şehrin ifade ve temsil ettiği bütün güçlerdir: Kamuoyu, basın, iş dünyası, esnaf, eğitim kurumları, gençlik, sivil toplum kurumları, belediye vesaire... Acaba Sivasspor, temsil ettiği şehirden emdiği pozitif enerjiyi sportif başarıya mı dönüştürüp bir anlamda başarıya itilmektedir; yoksa sportif başarı, semâdan geçmekte olan kuyruklu bir yıldız gibi şehir hayatından ve dinamiklerinden kopuk ve irtibatsız bir hadise midir? Bu soruya cevap ararken duygularım ilk, mantığım ise ikinci şıkkın doğru olduğunu söylüyor.

1967 yılında Sivasspor’un Türkiye 2. Ligi’nde kendi evinde oynadığı ikinci maçı (Konya İdmanyurdu maçı) seyrettikten sonra ertesi hafta, neredeyse bütün şehir ahalisi ile beraber güle oynaya o meş’um Kayseri deplasmanına gitmiştim. Kırk yılı geçmiş. Sivasspor’u seyirci heyecanı ile takib ettiğim yıllar, muhtelif aralıklarla 12 Eylül dönemine kadar devam etti. Sonra nedendir bilmem, çoğu Sivaslı gibi ben de takımdan soğuyup uzaklaştım. Bu soğuklukta başarısızlığın payı da vardır mutlaka. 3. Lig’de oynayan bir takımın taraftarı olmak Türkiye’de kolay değildir çünkü. Bizde futbol sevgisi, başarıya bağlıdır ne yazık ki. Biz Türkler, İngilizler gibi, “dibe vursan, fırtınalarda boğulsan bile daima seninle beraber yürüyeceğiz” diye karşılıksız bir sevgi sunmayız takımlarımıza. Maalesef bu hesabî ve “ne kadar başarı, o kadar destek” alışverişine bağlı bir taraftarlık kavrayışıdır.

Yeniden başarı hikâyesine dönelim; sözü uzatmanın lüzumu yok. Sivasspor’un başarısı iki kişinin işbirliğine bağlı bana göre. Başkan Mecnun Odyakmaz ve teknik yönetici Bülent Uygun. Mecnun Odyakmaz, belediye başkanlarının kıt kanaat imkânlarıyla doğru dürüst yönetemeyip sümsükleştirdiği futbol yönetimini, “başkan ve ekibi”nden müteşekkil tek kişilik bir irade ve finans yönetimine çevirmeyi başarmıştır. Öyleyse tam da burada test edilmesi gereken soruyu hatırlatıyorum:

“Başkan Mecnun Odyakmaz ve ekibi, Sivasspor yönetiminden uzaklaşsa sportif başarı devam eder mi?”

Benim cevabım kestirmeden “hayır”dır. Beş seneden beri devam edegelen başarı hikâyesinden sonra takım yönetiminin yeni heveslileri elbette çıkar fakat bilebildiğim kadarıyla hiçbir ekip, Odyakmaz yönetiminin nereden edindiğini bilmediğim yöneticilik ferasetine erişecek kalibrede değildir.

Aynı soruyu teknik direktör için tekrar edeceğim: “Bülent Uygun, görevinden ayrılsa başarı devam eder mi?”

Cevabım aynı. Peki niçin? Uzaktan görebildiğim kadarıyla Bülent Uygun’un başarı sırrı, eski takımlarında sıradan veya “eh idare eder” diye nitelenebilecek kapasite ile oynayan futbolcuların en verimli futbol ışıltılarını yanyana getirerek inançlı ve dirençli bir kadro oluşturmasından ibarettir ki bunun elbette sırlı veya esrarengiz bir yanı yok; evet, herkesin bildiği ama bir türlü uygulayamadığı sırlar bunlar. Nitekim Sivasspor’da çok iyi form gösteren futbolcuların hiçbiri, daha önce oynadıkları takımlarda bu derece göz doldurmuş değillerdi. Aynı bakış açısıyla şunu ileri sürmek de mümkün; bugün Sivasspor’u puan tablosunun tepesine taşıyan oyuncuların bir başka Anadolu takımında veya üç büyüklerden birinde aynı performansı gösterebileceklerini zannetmiyorum. Sihir, Sivas şehrinin havasında, suyunda, kimyâsında değil; Bülent Uygun’un yirmi küsur kişilik kadroyu tek bir kişiymiş gibi inanç ve dirençle sahaya sürebilmesinde.

Bu mantığı Bülent Uygun’un kendisi için de devam ettirebiliriz. Eski bir FB’li olan Bülent Uygun’un her benzeri gibi günün birinde Fenerbahçe’de teknik patronluk yapmak arzusunu anlayışla karşılayabiliriz, fakat Uygun’un Sivasspor karnesi, Fenerbahçe’deki muhtemel başarıları için asla bir garanti teşkil etmeyecektir; ne Fenerbahçe, ne de bir başka taşra kulübü... Bana göre başarının kimyâsı, başkan ve teknik patronun herhangi bir mahalli baskıyla karşılaşmaksızın zihninden geçenleri uygulayabilme şansı bulabilmesinde aranmalıdır. Sivasspor camiası içinde bu ikilinin yerine aday olabilecek veya alternatif oluşturabilecek bir baskı unsuru bulunmuyor. Tekrarlanan başarılar ve istikrar, ikilinin yerini gün geçtikçe sağlamlaştırıyor.

Herkes kabul etmelidir ki Sivasspor’un bir futbol karakteri var; bu yazıda birkaç defa tekrarladığım inanç ve direnç kavramları bu karakteri tarifte yeterli olabilir. Sivasspor zaten savunmasını ve prese dayalı orta saha futbolunu iyi uygulayarak puan alan bir takım fakat ilginç bir durum söz konusu. Takımın en iyi oyuncularından altı tanesi birden bir ay içinde başka takımlara gitse bile Sivasspor taraftarları takımda hiçbir şeyin aksamayacağına dair -âdetâ bâtıl- bir inanç besliyorlar ve bu inancın aslında bâtıl olmadığı son senelerde defalarca görüldü. Hemen herkes bu gibi durumlarda tepedeki “ikili”nin en isabetli kararları alarak boşalan mevkileri iyi, sağlam ve az parayla oynayabilen çocuklarla dolduracaklarına güveniyorlar. Böyle bir psikolojiyi Türkiye’de hiçbir takımın camiası taşımaz, taşıyamaz.

Evet, göze hoş gelen bir futbol değil bu; Sivasspor’un teknik güzelliklerle süslenmiş bir oyun çizgisini sürdürebilmek için para harcayıp parlak transferler yapmaya parası ve niyeti olduğunu zannetmiyorum; hatta bu başarının sezon sonunda şampiyonlukla taçlandırılması ihtimâlinin bile camiada fazlaca arzulandığını zannetmem. Zira öteden beri hep söylenen bir kötü gerçek vardır: Şampiyon takımda transfer ücretleri, primler ve sair giderler ânında katlanarak büyür ve büyük takımlardan başka hiçbir kulüp bu enflasyonist para politikasını destekleyecek yan gelirlere sahip değildir.

Sivasspor’un akıllı bir başkanı, işbilir bir teknik patronu (ama Bülent Uygun’un kötü bir konuşmacı olduğunu da kaydetmem gerek!), inançlı ve dirençli yirmi küsur futbolcusu ve güzel tesisleri var ama hâlâ takımını “iyi günde kötü günde destekleyecek bilinçte bir taraftar kitlesi yok.

Sivas’ta futbol kültürünün Sivasspor’a itici bir tesir yapacak derecede bir birikim teşkil etmediğini de biliyorum. Mahalli basının takımı itecek ve yönlendirecek bir tesir gücünden de söz edemeyiz. Bu hükmün yegâne istisnası, çocuğunun doğum anında bile takımının peşini bırakmayarak haber peşinde koşan Hürdoğan gazetesinin spor müdürü gazeteci Abdullah Yiğit’tir.

Yanılıyor olabilirim, sadece tahminimi ifade ediyorum ki Sivasspor’un gelir kalemleri hayli mütevazıdır ve büyük takımlarda olduğu gibi lisanslı ürün satışlarından elde edilen geliri devede kulak mesâbesindedir; bu tahminimde yanılmış olmayı şiddetle temenni ederim. O kadar yok arasında takımı ayağa kaldıranların hakkını herkes teslim etmelidir.

Liderlik Sivasspor’a yakışıyor ve bu görüntüsüyle Sivasspor, ait olduğu şehrin genel ortalamasının çok üstünde bir çizgide yalnız başına duruyor.