Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İnsan boyunu aşan derinlikte bir ırmaktan geçmek zorunda kalan birisi, karşı yakada yeniden kuru elbiselerini giyebilmek için ne yapar? Çare tektir, -ki bazı filmlerde benzer sahneleri görmüşüzdür- elbiselerini suyun üstünde tutarak karşıya yüzerek geçmek. Zahmetli ve marifet gerektiren bir uğraş fakat kaçınılmaz.

Teknolojik gelişmelerin, yeni toplumsal münasebetlerin ve üretim tarzlarının değişime zorlayıcı tesirine karşı tereddütler içindeyiz. Her toplum gibi biz de değişim esnasında kendimiz gibi kalmak arzusunu gösteriyoruz. Değişim heyecan uyandırıyor, ilgi çekiyor, cazip görünüyor ama insan tabiatındaki muhafazakârlık hemen ikaz ediyor, “Değişiyorsun ama dikkat et, asla eskisi gibi kalamayacaksın!”

Hem ırmağı geçip hem giyecekleri kuru tutmanın çaresi tek demiştik: Giyeceklerimizi, yani üst değerleri hep yukarda tutmak. Üst değerler değişime tâbi olmayan ve asla vazgeçemeyeceğimiz şeylerdir; onlar bir kere ıslanınca, kurutularak eski hâline dönmez.

Herkes için geçerli üst değerler yok ama insanların üst değer diye bildiği şeyler, sanki vaktiyle aynı kökten türemiş filizler gibi genellikle birbirine benzeşiyor. Nedir onlar? Meselâ merhamet; mağdura, mazluma, muhtaca şefkat, düşkünlere yardım. Meselâ emânete riayet, meselâ güveni boşa çıkarmama, ahde vefâ; verilen söze sâdık kalmak. Meselâ doğruluk; doğruyu söylemek, yalandan nefret etmek, gerçeği başkalaştırmamak. Meselâ, -bizce kutsal sayılıp sayılmadığını hesaba katmaksızın- kutsala saygı, meselâ bütün inançlara saygı, meselâ ibadethanelere saygı. Meselâ aile; aile dayanışması, aile birliği, akrabaya ilgi ve yardım, komşunun hukukunu gözetmek.

Bu değerler sadece bir topluluğa, bir dine münhasır değil, neredeyse bütün insanlığın itibar ettiği, yukarda tutmaya çalıştığı ölçüler; bu yüzden aynı kaynaktan çıktığı izlenimine kapılmamız çok tabiidir.

Biri veya birden fazlası toplu hâlde ihlâle uğradığında insanlık büyük sarsıntılar geçiriyor. Meselâ her iki dünya savaşı da Batı dünyasında sarsıcı, yıkıcı bir tesir yaptı çünkü ahlâkî altyapıdan mahrumdu. Sovyetler uygulaması ve Stalinizm, üst değerlere aykırı durduğu için kısa zamanda yıkıldı. Dünya tarihini teşkil eden büyük çaplı (Majör) hadiseleri üst değerler bakımından incelemek, bize çok farklı perspektifler, yeni bakış ve yorum açıları gösterebilir.

Resmî ideolojiler, kendi üst değerlerini topluma dayattığı için uzun ömürlü olmuyor ve insanların canını acıtıyor; üst değerleri yukarda tutan arayışlar ise insanlığın ortak hafızasından asla silinmiyor. O bakımdan üst değer kavramına, özellikle okul safhasında yeni bir bakış açışı, yeni bir şuur kazandırmak lâzım. Her insan, kendince daima yukarda -ve daima kuru- tutması gereken değerlerini öğrenmeli, farkına varmalı; hangi değerden hangi noktaya kadar taviz vereceğini, hangi değerleri asla tartışma konusu yapmaması gerektiğini bilmeli.

Değişimin hızlı temposu, üst değerlerin bile değişime tâbi olduğu gibi yanlış bir kanaat uyandırmamalı; değerler eğitimi bu bakımdan çok önemli. “Her şey değişiyor; değişmeyen tek şey değişim kanunlarıdır” gibi mahiyeti iyi kurcalanmadan savrulan aforizmalar aldatıcıdır. İnsanlık tarihinin en dikkate değer kısmı, hiç değişmeden öylece duran üst değerlerin varlığını ve diriliğini devam ettirmesi değil midir? Meselâ aile birliğini sarsmaya yönelik değişim rüzgârları, aile kurumunun görünüşünü değiştirebilir ama varlığını ortadan kaldıramaz, meselâ insanlar kötü bir şey olduğu hakkında yüksek derecede bilinçlendirilmiş olsalar da birbirlerine husûmet beslemekten, topyekûn harp ve kırımlarda rol almaktan geri kalmazlar... Meselâ hırsızlık kadar mülkiyet de hep varlığını sürdürecektir...

Evvelâ ne idüğümüzü bileceğiz. Kendimizi nasıl tarif ediyorsak, o tarifin üst değerlerini -her ne iseler- başımızın üstünde taşıyacağız. Bu algıda işi en kolay olanlar bir dine mensup olanlar; meselâ bir Müslüman için “üst değerler”in tarifi son derece kolaydır, bu değerlerin niçin üst değer sayılması gerektiğini izah da kolaydır. Müslüman değişimden, zihnî ve mânevi planda karmaşaya düşmemesi gereken insandır. O, hangi musibet veya meydan okumayla karşılaşsa, başının üstünde tuttuğu üst değerlere bakar ve onların özünün değişip değişmediğini kontrol eder; o değerler yukarda, yani “kuru” kaldığı müddetçe fikrî tereddüt yaşamayacaktır çünkü.