Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Hizmet hareketi"nin resmi sözcüsü sayılmasa da önde gelenlerinden bir ahbapla karşılaştık dün.

Hoş-beşten sonra, "Gel sana bir çay ısmarlayım, sen de şu ele geçirme operasyonlarının içyüzünü çıtlat bana" dedim gülerek; o da bana, "Senden saklımız mı var, anlatayım ama, ele geçirdiğimiz çay ocaklarından birine gidelim, daha güvenli olur" diye espri yaptı, gülüştük.

İlk çayları höpürdetirken, "Bugünlerde daha daha nereyi ele geçirmeyi planlıyorsunuz?" diye sordum. Yüzü karıştı, "Nereden duydun, yoksa haberin mi var bu plandan?" gibisinden bir endişeyle baktı. "Öylesine sordum canım, rahat ol" diye sâkinleştirmeye çalıştım, "Vallahi bir yeri ele geçirmeye çalıştığımız filan yok" dedi ve ekledi, "Bizim tarzımız mâlum; ele geçirmektense oturup sıfırdan yaparız, daha ucuza geliyor" dedi. "İyi de" dedim, "Zaman gazetesini ele geçirirken öyle yapmamıştınız ama!" Yüzünde yeni bir panik fırtınasının ön bulutları belirdi, "Yahu lütfen, şaka yapıyorsun biliyorum ama duyan olur, gerçek zanneder" diye inledi, "Zaten bu futbol şamatası yüzünden hakkımızda ağzı olan konuşuyor, sırtımızdan ekmek kazanıyor" diye ekledi. Ardından çayından bir fırt daha çektikten sonra kulağıma eğilip, "Sen yabancı değilsin, bir futbol takımını niçin ele geçirelim ki, asıl plan federasyonu ele geçirmekti ama olmadı" diye fısıldadı. Bir kahkaha attım, "Kıtır atıyorsun ama bu enkazın neyini ele geçirecektiniz kuzum?" diye takıldım, "Futbolun marka değeri sıfır; ele geçirmeye hâcet yok ki?" Yavaş konuş der gibi bir işaret yaptıktan sonra iyice kulağıma yaklaşarak, "Aslında perde gerisindeki hedef yayıncı kuruluştu!" dedikten sonra göz kırptı. "Anlarsın ya!" demeye getiriyordu. Yılların kurduydu ve kime, neyi, hangi miktarda sızdıracağını çok iyi biliyordu. İnanmış gibi yaparak gözlerimi iri iri açtım, "Yok daha neler!" diye bir hayret nidâsı kopardım. Gözleriyle "Emin ol öyle" mânâsında güven verici bir bakış fırlattı. Artık onu iyice yumuşatmıştım ve psikolojik savunma duvarları tam yağlı Edirne peyniri gibi yumuşamıştı.

-Merkez bankasını ele geçirme çalışmaları hangi safhada, korkma kimseye söylemem, diye sorunca şaşkınlığından yudumladığı çayı en favori gömleğime püskürttü. Yüzüme, "Yalan, iftira, ne yapalım biz merkez bankasını, akla sığacak bir palavra at bari" der gibi bakarken peçeteyle gömleğimi silmeye çalışıyor bir yandan... Gömlek değil vatan önemliydi; itirazına fırsat vermeden buz gibi bir sesle konuştum, "Asıl hedefin darphane, hatta darphaneden çok banknot matbaası olduğunu biliyorum; hedefin tam kalbine altın vuruş! Ayrıca bu haber duyulmasın diye bir futbol takımını ele geçirme hikâyesinin yine sizler tarafından dedikodu ajanslarına üfürüldüğünün de farkındayım. Nasıl atladı ama sazanlar! Hepimiz de biliyoruz ki hizmete gönül veren insanların en büyük zaafı, -lehte aleyhte fark etmez- hizmetle ilgili haberlerdir. Bu zaafı kullanarak kamuoyunun önüne küçük bir lokma atıp büyük parsayı toplayacaktınız ama olmadı..."

Önümde yere diz çöktü, "Kurbanın olayım abi, sağda-solda söyleme; gerçek zannederler; bugünlerde kamuoyunun basiretinde balata fren kalmadı, Rusya'yı, uzayı, Büyükayı takım yıldızlarını hatta Koç burcunu ele geçiriyoruz desek, zaten orası sizin elinizde değil mi diyecekler nerdeyse..."

"İnkârın faydası yok" diye tısladım. "Güzel bir kamuflaj operasyonu yaptınız ama banknot matbaasını ele geçirince basılması düşünülen ilk banknot klişelerinden bile haberim var. Doğrusu dâhiyâne bir plan. Kutlarım!"

Oturduğu iskemleye adeta yığıldı kaldı, "Çok zekîsin" dedi. "Zekânı hafife almakla hatâ etmişiz. Nasıl anladın?"

"Bir gazeteci olarak haber kaynağımı asla ifşâ etmeyeceğimi bilirsin" dedim, "Ama söyleyim hadi, geçenlerde Perşembe pazarından marul alırken alışverişe çıkmış ev kadınlarına kulak misafiri oldum sadece" diye gülümsedim, "Böyle gizli-kapaklı işleri daha alenî yapmalısınız aziz dostum" diye mırıldandım.

Artık resmen yalvarıyordu, "Gadaların alayım, kurbanların olayım, ne istersen vereyim, ne olur kimseye söyleme, ölümü öp yazma ne olur!"

"Çayların parasını sen ödersen bir düşünürüz" diye gülümsedim, rahatladı; hesabı ödedi. Ben de hemen eve gelip bu yazıyı yazdım.