Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Başbakan Erdoğan arasında ilginç bir polemik başladı. Kılıçdaroğlu, muhtemelen Başbakan’ı güç durumda bırakmak amacıyla ‘Dersim arşivi açıklansın’ diyor. Erdoğan bu talebe, ‘Başbakanlık arşivi zaten açık’ cevabını verince, bu defa talep, ‘Genelkurmay’ın Dersim arşivi açılsın’a dönüştü. Bunu duyan sıradan vatandaşlar, ‘Vay canına, ne cesur, ne demokrat adam, aşkolsun’ diye göğüs geçiriyorlardır ama sıradan bir okuyucu için vaktiyle Dersim’de olup bitenler artık sır değildir; hiçbir zaman da gizli kapaklı bir mâhiyet taşımadı. O yıllarda Dersim İsyanı’nı bastıran birliklerde askerlik yapanlar yakınlarına yaşadıklarını anlattılar. Kaldı ki dönemin gazeteleri bile, ‘mefhumu muhalifinden okumayı bilenler’ için orada nelerin olup bittiğine dair hayli zengin malzeme veriyor. Bununla iktifa edilmedi, Dersim’le ilgili ciddi yayınlar da yapıldı ve yapılıyor. Bir haftada çırpıştırıverilen ve güvenilir-güvenilmez denilmeden internet kaynaklarından alıntı yapılarak sayfa sayısı çoğaltılan ‘çok satılsa!’ kitapları değil bunlar; güvenilir ve ilim metoduna saygı gösterilerek yazılmış eserler. Elbette yeterli değil, elbette Cumhuriyet’in resmî yaklaşımına uygun olarak Dersim’de olup bitenleri hiç yaşanmamış gibi kabullenip, ders kitaplarında birkaç yuvarlatılmış cümle ile geçiştirerek o mânidar suskunluğu sürdürüp gitmenin hiç âlemi yok, elbette daha başka yayınlar da yapılmalı ve devlet, -özellikle üniversiteler- genç akademisyenleri bu alanlara yönelmeye cesaretlendirmeli.

Bu araştırmalar diyor ki özetle, Dersimliler Cumhuriyet’le entegre olmak, asker yazılmak, vergi mükellefi olmak istemedi; eskiden olduğu gibi mahalli derebeyleri aracılığı ile sistemle asgari derecede temasta kalıp başına buyruk yaşamak istedi ama devlet buna izin vermedi. Güç kullanarak Dersimlileri caydırıp cezalandırmaya, ardından Dersimlilerin aslen Türk oldukları tezini işleyerek problemi görünmezleştirmeye çalıştı; bunun için sürgünden kültür politikalarına, nasihatten bombardıman uçağına kadar aklının erdiği her çareye başvurdu.

Dileyenler Orgeneral İzzettin Çalışlar’ın aynı adı taşıyan torunu tarafından geçen yıl yayımlanan ‘Dersim Raporu’ adlı eseri (İletişim Yay.) inceleyerek devletin henüz 1933 yılında meseleye nasıl baktığını öğrenebilirler.

TOPLUMSAL DÜLGERLİK PROJESİ!

‘Devlet’ derken hatırlatalım; Dersim isyanı ve bastırılması 1937-38 yıllarında cereyan etti. CHP iktidarda. Başvekil Celâl Bayar, Reisicumhur Atatürk, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak. Atatürk o günlerde rahatsız.

Çok ilginç bir noktadır; resmî tarihçilerimiz, Atatürk’ün Hatay meselesinde rahatsızlığına rağmen, hasta hâliyle o günlerde fevkalade aktivite gösterdiğini, mesela Mayıs 1938’de Mersin ve Adana’da askerî birliklere yürüyüş yaptırarak Fransızlara gözdağı vermekten çekinmediğini belirtirken onun Dersim meselesindeki rolünü ve hissesini görünmez kılmak, sanki Dersim harekâtı askerî erkânın oldubittisiyle (Bkz; askerî vesayet!) yapılan bir şeymiş gibi göstermek eğilimindedirler. CHP’li tarihçiler bunu hep yaparlar; Tek parti yönetiminin güzelliklerini Atatürk’e, olumsuzluklarını İnönü’ye yazmak da böyle bir şeydir.

Dersim’de bugün ayrıntılarını dinlerken bile içimizin kaldırmayacağı şeyler yapılmış, CHP yönetiminin bütün Türkiye çapında yeni bir toplum tasarlamak için giriştiği toplumsal mühendislik çabaları, Dersim özel örneğinde daha kaba işçilikle toplumsal dülgerlik tarzında uygulanmıştır.

ÖNCE CHP ARŞİVLERİ AÇILSA...

Sayın Kılıçdaroğlu’nun, ‘Dersim arşivleri açılmalı’ talebini destekliyorum fakat ortada yanlış, garip bir durum var. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin bugünkü genel başkanıdır ve bulunduğu talep, evvelemirde başkanı olduğu partinin doğrudan sorumluluğu altında cereyan etmiş talihsiz olaylardan oluşmakta. Yarın arşivler açılıp devletin ve CHP’nin Dersim olaylarındaki saklanamaz rolü iyice açığa çıktığında acaba Kılıçdaroğlu, partisinin tarihi ve kimliğiyle hesaplaşmaya girmek cesaretini de gösterebilecek midir?

Türkiye’de Tek Parti yönetimi 1925’ten başlayıp 1946’ya kadar devam etmiştir ve bu yıllar CHP’nin mutlak iktidarına sahne olmuştur. Kılıçdaroğlu bu gerçeği bilmiyor olamaz.

Kılıçdaroğlu, bu polemiğiyle CHP’ye siyasi avantaj sağlamak arzusundaysa -ki, en tabii hakkıdır- bundan nasıl bir yarar beklediğini anlamak da mümkün görünmüyor. CHP yönetiminin, vaktiyle Dersim’i ‘tenkil’e karar vermesinde, kısaca ifade etmek gerekirse % 58’lik kitlenin bir dahli ve kabahati yoktur; aslına bakılırsa, geriye kalan % 42’nin de yoktur. Sadece bu kadar değil, bu gariban milletin, Kürt meselesinin bu raddelere gelmesinde de zerre miskal kabahati yoktur; kabahat ve varsa meziyet CHP’yi vaktiyle yönetenlerdedir ve bu kararların biricik sorumlusu, elyevm Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık postunda oturduğu CHP’nin hükmî şahsiyetidir.

Bu polemikten CHP’nin yarar sağlaması beklenemez ama ‘hakikat’in bilinmesi için elzemdir. Tek partili yıllarda CHP’nin siyasi sorumluluğunda yapılan yanlışlıklardan ötürü CHP’lilerin kendileriyle yüzleşmeleri, sorumluluktan kendilerine düşen hisseyi sahiplenmeleri, ‘Hakikat’in, dolayısıyla hepimizin yararına olur.

Böyle bir sahneyi zihnimde tasavvur edemiyorum bile: CHP’liler kurum tarihleriyle yüzleşiyor ve özeleştiride bulunuyorlar.

Doğrusunu isterseniz, ‘Yeni CHP’ diye bir kavram oluşturulacaksa, işe başlamanın en anlamlı yeri bu noktadır: CHP’nin kendisiyle hesaplaşması!

KILIÇDAROĞLU, PARTİ TARİHİ

BİLMEZ Mİ?

‘Peki, Kılıçdaroğlu partisinin tarihini bilmiyor mu?’ diye bir vehme kapılacağım nedense ama şimdi hatırlıyorum ki, CHP’nin parti arşivi, 12 Eylül ertesinde parti kayyuma bırakıldığında bir güzel imha edilmişti. Bu mânâda CHP kurumsal hafızası eksik, nâtamam bir partimizdir. Yeri gelince ‘Devleti biz kurduk; biz olmasaydık siz Müslüman ismi bile taşıyamazdınız!’ diye kabadayılık ederler ama arşivlerine, tarihlerine, kimliklerine sahip çıkacak dirayeti de gösterememişlerdir.

Belki de sahip çıkılacak bir arşivleri olmadığındandır! Belki de Kılıçdaroğlu, ‘Dersim arşivleri açıklansın’ diye üsteleyip dururken, gizli dosyalardan AK Parti’nin, muhafazakârların, yandaş medyanın veya en azından Turgut Özal’ın filan çıkacağını sanıyor ama yanılıyor. Demirel bile bigünâhtır Dersim meselesinde.

Belki de Kılıçdaroğlu’nun bütün beklentisi, 1937-38’de olanlar için devlet adına Başbakan Tayyip Erdoğan’ın özür dilemesidir. Uzaktan tanıdığımız kadarıyla Başbakan bu jesti yapmaktan çekinmez ama bu tarihî ayıbın faturasını da bugünkü sahiplerinin önüne bırakır. CHP, kendi gerçekleriyle yüzleşmeye hazır mı? Görürüz.