Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Devletin 1923'te kurulmuş olması, tamamlanmışlığı değil başlangıcı ifade ediyor; halbuki devlet halen kuruluş safhasındadır.

Meseleye bir de bu açıdan bakarsak hükümetin meşruluğunu tartışmaya açan bürokratik muktedirlerin muhalefetini, ortada görünür belirtiler yok iken genç subayların yeniden tedirginleştiği söylentilerini, her dumanlı havada sayısı artıveren çete örgütlenmelerini, siyasi cinayetleri ve suikastleri daha iyi anlayabileceğiz. Devletin üleşilmesi devam ediyor ve bu oyun gâhi anayasada belirtilen kurallarla, gâhi tabiatın diliyle sürüp gidiyor. Bizim şaşkınlığımız, oyunu kural gözeterek seyrediyor olmamızdandır.


Apartmanın alt katını atış poligonu yapanlara göz yummakla, emaneti korusun diye müzeye müdür yapılan adamın kendi kurumunu soyması iddiası arasındaki benzerlik nedir? Şudur: Kamu otoritesi her iki hadisede de olması gereken yerde değildir. Soyut devlet kavramı içinde müşahhas tarzda tecelli etmesi beklenen kamu otoritesi henüz yüzer-gezer haldedir. Bir babalık davasının 9 senede karara bağlanamaması, aynı zafiyetin bir başka çehresi.


Öyle olmasaydı yıllardan beri önü alınmayan bir dezenformasyon kampanyası bu derece etkili olur muydu? Çete şemaları neredeyse işporta tezgahlarında el değiştirilir oldu. Danıştay cinayeti, haberleşmeyi kötüye kullanma gayretlerinin şâhikası hükmüne geldi. Haber fabrikatörlerinin elinde oyuncak gibiyiz; kurduğu yeraltı çetesinin teşkilat şemasını poster yaptırıp duvara asan bir örgüt de gördük nihayetinde.


Devletin temel kabulü şudur: Bir tane, "tek" kamu otoritesi vardır ve bu otorite, gücünü ve yaptırımlarını önceden belirlenmiş kanunlara göre yürütür; iki tane veya daha fazlası olmaz; olursa "Fetret" başlar. Her çete, alternatif bir kamu otoritesi oluşumudur, meşruluk kazanınca devletin fonksiyonlarını icraya başlar. Siz bu manzarada kaç çete, kaç tane kamu otoritesi görüyorsunuz; mesele burada!


Fenerbahçe Cumhuriyeti teşbihini icad edeni kutlamak lazım; öyle bir cumhuriyet ki, "tek adam" olmazsa işler yürümüyor. Tek kişinin yönetimine, parasına, liderlik anlayışına mahkum ve mecbur olmak zaaf eseri midir, yoksa sağlık alâmeti mi? Bu durumda camianın farazî büyüklük iddiaları temelsiz kalıyor.

Her cumhuriyete demokrasi lazım; Fenerbahçe'ye de elbette.


Bir devlet, bazı vatandaşlarının, bulduğu her fırsatta laikliğin ırzını pâyümâl edeceği korkusu ile yaşar mı? Lüzumsuz vurgu, objesini zedeler. Laikçilerin "gitti gidiyor" saplantısı yüzünden laikliğin, demokratik idare içindeki vazgeçilmez yeri ve ehemmiyeti meselesi giderek ağırlık kaybediyor. Uzaktan seyreden birileri rahatlıkla, "Türkler, yeni devletlerini sadece laiklik için mi kurdular?" hayretine kapılabilir.

Laikçilerin nazarında laiklik, tavşanın şapkası meselidir!


Aslanın canı sıkılınca yardakçısı tilki imdadına yetişmiş ve akıl vermiş: "Kralım, çağırın tavşanı, 'nerede senin şapkan?' diye sorun. Şapkası yoksa niçin yok, varsa niye var diye sıkıştırın, alın size eğlence!" Aslan, tilkinin taktiğini beğenmiş ve böylece tavşanla bir güzel dalgasını geçmiş. Ertesi gün yine can sıkıntısı. Aynı numarayı tekrarlamak da aslanlığa yakışmıyor! Tilki yine yetişmiş: "Kolayı var haşmetmeab; çağırın tavşanı, bir sigara isteyin. Sigarası yoksa döversiniz; varsa yine döversiniz; filtreli ise niçin filtresiz, filtresiz ise niye filtreli diye dayak atar, eğlenirsiniz." Aslan hemen çağırmış tavşanı ve sormuş: "Sigaran var mı?" Tavşan hemen iki paket sigara çıkarmış. "Buyurun kral hazretleri, filtreli mi istersiniz, filtresiz mi?" Aslanın kafası karışmış ve çaresizlik içinde gürlemiş: "Bak şu ağzıkalabalık edepsize, nerede senin şapkan?"