Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bu hatayı hepimiz yapıyoruz; tenkid önemsemektir, hatta tenkidin dozunu fazlaca kaçırıp hakaretâmiz imâlarda bulunmak bile ilgiyi kişiye gönderilen bir, "sen varsın ve ben seni çok önemsiyorum; tenkide değer buluyorum, varlığın beni çok ilgilendiriyor" mesajıdır. Ne var ki tenkidi genellikle "harcamak, haddini bildirmek, ağzının payını vermek" mealinde kavradığımız için ilk cümledeki önemli mânâ tefriki kaybolup gidiyor.

Emekli bir sosyoloji profesörü, bir gazeteye mülakat vermiş, "falancalar çok iyidir de filancalar önemsizdir" demiş. Derdi hemen bize düşüyor ve kendi zuumumuzca yanlış düzeltmeye koyuluyoruz. İyi de, o adam bu onuru hakediyor mu bakalım? Sen onun nazarında yoksun; onlar seni yüzleri başka yere dönük olduğu halde, tamamen ilgisizmiş gibi görünerek göz ucuyla seyrederler. Siz onların ağzıyla isimlendirilme şerefine ancak, pek kabih veya rezil işlere bulaştığınız anlarda nail olursunuz! Şaşırtıcı ama onlar isim ve varlık arasındaki ilişkinin önemini ve tabiatını maalesef bizden iyi bilirler ve kendilerine uzak buldukları şeylerin adını zikretmezler; zaman zaman "dil devrimi" denilen cinnete, sırf bu yüzden iştirak ettiklerini düşündüğüm olur.

Takım oyununu iyi bilirler; kendi cemaatleri içinde iyi işleyen bir dayanışma sistemleri vardır; takıma dahil olmayanı görmezden, ismini bilmezden gelerek kendilerine mahsus bir evren kurmuşlardır; bu evren sanat, edebiyat, basın ve yayın gibi sektörlerde bir mason locası disiplinine bürünerek hariçten mafya gibi görünür ama onlar bu gücü kanunla, parayla değil, organizasyon kabiliyetleriyle tesis etmişlerdir.

Kendi bilecekleri iştir, saygı duyar geçersiniz ama onların sizi yok saydığı yerde sizin onları var saymanız anlayış görmeyi hak etmez; hafif tâbirle hacâlettir. Sizi, dışardan bakanların indinde zenginler kulübüne girmek için tebdil kıyafet ettiği halde kapıdan yüzgeri edilen birinin mevkiine düşürür.

Dik duracaksınız dik! Onlar sizi yok sayıyorsa siz kendi varlığınızı onların vizesine müracaatı akıldan bile geçirmeksizin metanetle inşâ edeceksiniz, "benim değerlerim onlarınkinden daha üstün; kendi değerlerimin dünyasını âbâd etmeliyim" diye düşüneceksiniz. "Falanca yazar İslâmi kesimin bilmem ne yarışmaları üzerine niçin yazmadığını merak ediyor; ben yazdım ama yayınlamaya fırsat bulamadım" diye elinizde iskonto kuponu ile sıraya girmeye kalkışmayacaksınız. Tasvib etmediğiniz olguyu siz de onların yaptığı gibi görmezden gelecek, ismini telaffuz etmeyecek ve yok sayacaksınız.

Okuyucu merak edecektir; "kimin hangi yazısından bahsediyorsunuz?". Gıyabında sevdiğim ve hürmet ettiğim, iki cihanda refikimiz bir gazetenin hanım yazarından söz ediyorum. İsmini telaffuz etmekten zevk duyarım ancak şu anda "alınır, kırılır" endişesi içindeyim. Ama onun yaptığını çoğumuz hâlâ yapıyoruz. Mesele budur.

"Biz ve ötekiler" diye iki farklı âlem inşâ gayreti içinde değilim çünkü bu tefrik zaten mevcut. Bizim umumi yanlışımız, yaptığımız işlerde zihnen öteki tarafın takdirine mazhar olmak beklentisi içine girmektir. İtiraf edelim, bu psikolojik âmil hepimizin zihninde işler durur. "Dik duralım, kenara yakın yerden et yemeyelim, kendi işimize bakalım"dan muradım, bu eziklik hâletine dikkat çekmekten ibaret. Onların kendi aralarında kurduğu itibar mafyasına yazılmak için, kendi değerlerimizden vazgeçmiş olmak bile kâfi gelmez; bunu deneyenler oldu ama hep çetenin karantina mıntıkasında kalakaldılar.

Kelimelerimiz ve cümlelerimiz değerlidir; onları, kendi dünyamızı kurmak için tasarruf edelim. İsimle varlık arasındaki ilişkiyi artık çok ciddiye alalım.

Ötekileri boşverin yahu; biz dik duralım yeter!