Dil yarası sızlayınca

Ne derneği olduğunu hatırlamıyorum; gazete, "kendini fes etti" diye yazmış. Muhabir, musahhih, yayından sorumlu kişiler "Fesh" diye bir kelime duymamışlar demek ki. Hakkı Devrim, gazetelerde tashih servislerinin kaldırılmasından yakınıyor; haklı; yayın organları dilin doğru ve güzel tasarrufundan birinci derede sorumludur.

Vahim bilgi yanlışlarına ne demeli; her şeyden anlar edâsıyla sokaklarda gezinen bir gazeteci, dünkü köşesine, "medya hocaları"na havâleten bir sual dercediyor. Elifi elifine naklediyorum: "Şeytan taşlamanın aslı olmadığını, Kur'an'da buna dair bir hadis-i şerifin bulunmadığını söylüyorlar. Hangisi doğru?" Uzmanlar sorunun içindeki saatli bombayı fark edemeyip demişler ki: "Bir şeyin aslı olması için mutlaka hadis-i şerifle bildirilmesi lâzım değildir. Dinimizde dört delil vardır vb..."

Sırf "Kur'an'daki hadis-i şerifler" tamlaması bile, mucidine Cehâlet Nobel'i kazandırmaya kâfidir lâkin cehlinden bile gâfil olanların halâsı yoktur; bu fetvâ müstahakkine benden armağan olsun!

Kızılay şubelerinden biri Güney Asya felâketzedelerine yardım için dağıttığı broşürde "şefkat" yerine "şevkat" diye sözlüklerde bulunmayan bir galatı tercih etmiş. Propaganda niyetine sarf edilen "bugün sana, yarın bana" ifâdesindeki laubâliliği kasden geçiyorum. "Gelin umut tarlalarını birlikte yetiştirelim" cümlesinde kulağınızı rahatsız eden bir şey hissettiniz mi? Tarla yetiştirilmez, olsa olsa bu mânâda yeşertilir lâkin "sen de katıl" ibâresindeki de ekinin bitişik yazılmasını neye yoracağımı bilemiyorum. İlkokuldaki Türkçe dersinde dalga geçmeyen herkes "de-da" ve "ki" eklerinin nerede ayrı veya bitişik yazılacağını bilir. "Adamlar insânî bir maksatla yardım toplamak istiyor, konuyu saptırıyorsun" diyebilirsiniz; saptıralım efendim: Lâyıkıyla ifâde edilmeyen şey yok hükmündedir.

Geçenlerde bir okuyucumdan, galat kelimesini "galât" şeklinde şapkalı a ile yazdığım için nazik bir ikaz mektubu geldi. Lugâte bakın isterseniz, bir şapka işareti ile kelimenin mânâsı değişiyor. Kendisinden özür diledim, şimdi asıl merciiden, yani sizlerden de özür diliyorum. Bu tatlı ikazdan iftihar vesilesi çıkarmama müsaade ediniz; kalemtıraş ucuyla değil, motorlu testereyle kazınması icab eden cesâmette dil hatâlarının yapıldığı bir devirde, okuduğu köşe yazısının yazarına bir şapkanın hesabını soran okuyucularımın varlığı beni mesud ediyor. Kezâ, alelacele göndermek zorunda kaldığım zamanlarda metindeki söyleyiş kusurlarını fark edip telefonla ânında ikaz eden ve ne yolda düzeltmemi tercih edeceğimi soran Yorum sayfası editörlerine de minnet borçluyum. Hatâları asgariye indirmek için mükemmel sayılmasa bile genel ortalamaya nisbetle iyi çalışan bir filtre sistemimiz var. Yine de hatâ olmuyor denilemez. Lisânı tasarruf eden hatâ da yapacaktır; hatâyı fark etmek ve düzeltmek için samimi sûrette çabalamak esas. Lisan şuuru böyle gelişir.

Az önce bahsi geçti; Hakk'ı adresine teslim edelim; Radikal gazetesi'nde "Dil Yâresi" köşesinde yazan Hakkı Devrim'le Neşe Düzel hanımın 3 Ocak 2005 tarihinde yaptığı sohbeti satır be satır okumanızı isterdim. Gazetenin internet sitesi arşivinden bulmak mümkündür zannediyorum. Yerim o derece müsait olsa, izin alır tamamını iktibas ederdim. Basın hayatımızda böyle bir "pîr"in varlığı saadettir; Türkçe nâmına ellerinden öperiz.

İş'den "oynaş"a yer kalmadı; "Gönül Yarası"nı yazacaktım; "Dil Yarası" sızlayıverdi yine. En iyisi şöyle yapalım; vakit bulanlar filmi seyretsin, kritiğini nasipse bilahire yaparız.

Not: Türkiye Günlüğü dergisi, 78 ve 79. sayılarını peşpeşe yayınlayarak 16 yaşına bastı. Yazıların medhi bana düşmez ama haberiniz olsun istedim. Tel: 0312 426 66 16 ([email protected])


Kaynak (Arşiv)