Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Dilinden anlamamak" tabirini özellikle tercih ediyorum çünkü din aynı zamanda bir lisandır ve dinlerin cihanşümul vasfından hareketle Yaratan ve yaratılan kavramlarından başlayarak bütün oluşu kendine mahsus kelime, sembol ve mana derinliği ile izah eder. Bir "din"in kapsama alanı içine girmek, bu dinin teşkil ettiği lisana vukuf kesbetmektir ve bu lisan -tabir caizse" dinin teorisini oluşturur.

Türkiye örneğine göre fikir yürütürsek din hakkındaki bilgilerimiz genellikle, "din lisanı" hakkında kaplayıcı bir etüt mahsulü olmaktan ziyade, dinin yaşayan ritüelleri ve yine tabir hoş görülürse dinin folklorik yansımalarından ibaret kalıyor; bu bilgilenme noksanından dine muhalif gibi görünmekten hoşlananlar kadar, kendini dindar hissedenlerin de payını alması, şaşırtıcı bir tenakuz gibi görünse de doğrudur. Kendini dindar hissedenler için "din dili"nden bilinen şeylerin yeterli görünmesi ve sahte bir itminan hissi doğurması ne kadar vahimse, dine muhalif tavır alanların din dilinden bildiği kelimelerle yetinmesi aynı derecede talihsizliktir; şemadan şöyle bir netice çıkıyor: Din dilinin tamamına nispetle dindarların veya din muhaliflerinin bildiği, çoğunlukla üst üste çakışan küçük ve kifayetsiz bir alandan ibarettir.

Din lisanının kapsamında kalan herhangi bir mesele üzerinde konuşulduğunda çoğunlukla işin tartışmaya ve neticede karşılıklı anlayışsızlığa kadar uzanmasında zannımca işte bu 'karşılıklı bilgisizlik' vakıası bulunuyor; bu tehlikeli tatmin hissidir ki bizi bütünün küçük bir cüzüne dair bilgi sahibi olmamıza rağmen kendimizi dinin tamamı hakkında fikir yürütmek hususunda cesaretli kılıyor; eksikliğini sezdiğimiz mıntıkaları peşin hüküm, temelden mahrum kıyas veya öfkeyle telafi ediyorsak da bilgi eksikliğinin yarattığı kofluk, muhatap tarafından ağız kokusu gibi fark ediliyor ve karşılıklı suçlamalar başlıyor; iş bu fasit bir dairedir ve çıkışı yoktur.

Ve biz tam bu noktada duruyoruz.

Halbuki din öyle bir lisan ki, ona bağlananlar kadar mesafeli durmayı tercih edenlerin de bu lisanın kapladığı alanı iyi tanıması gerekiyor; inanmayanlar da dini tanımalıdır; trafik bilgisi, coğrafya, nezaket, ilkyardım, matematik gibi lazıme cümlesindendir; çünkü insana ve insanlığa dairdir. Bu kapsamda din eğitimini dine taraftar toplama cinsinden bir misyonerlik faaliyeti olmaktan ziyade -yine tabirin hoş görüleceğini ümit ederek- "laik" bir eğitim vetiresi olarak değerlendirmek de mümkündür.

Türkiye'nin gündemini dolduran tartışmanın odağında İslam var; ama entelektüel bir muhtevası yok bu tartışmanın. Belki tarafların zihni altyapı fukarası olması sebebiyledir ki, sözü kestirmeden din aleyhtarlığı-din taraftarlığı ucuzluğuna getirip münakaşanın feyzinden kendimizi mahrum kılıyoruz. Tartışma gündemimizin hala on dokuzuncu yüzyıl argümanlarıyla yürütülmesinin sebebi, -maalesef- dinin lisan dairesine teğet yerlerde durarak insiyaki tarzda haklı çıkmaya ve karşı tarafı mahkum etmeye heveslenmek gibi görünüyor.

Ev ödevine doğru dürüst çalışmamış tembel ve haylaz talebelerin kurnazlığı sinmiş üstümüze; bu üslupla kavga edilir; ama mesele anlaşılmış, problem halledilmiş olmaz. Kısa vadeli tahminleri bir tarafa koyalım; bu gerilimin ucunda rahmet görünmüyor çünkü dilimizde rekabet var.