Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Edirne'deki çocuk ölümleri ile ilgili araştırma yapan bilim heyetinin basın toplantısını canlı yayında seyrettim.

Orta zekalı biri olmak sıfatıyla anladıklarımı özetlemek istiyorum: Bir, hastanelerde ve yoğun bakım ünitelerindeki enfeksiyon salgınları dünyanın her yerinde oluyor; iki, ölen çocuklar prematüre olduklarından bağışıklık sistemleri çok zayıftı; üç, ölümlerde ihmal ve kasıt yoktur!

Şuna düpedüz "vadeleri yetmiş" desek de olur ama modern tıp paradigması "vade"yi ölüm sebebi saymaz pek. O halde Türkiye'de veya dünyanın herhangi bir yerinde üç gün içinde enfeksiyona bağlı olarak sekiz çocuğun ölmesinde gariplik yok demektir bu.

Şunu merak ettim; herhangi bir hastanede, klinik enfeksiyonu sebebiyle sekiz değil de bir veya iki kişi (veya bebek) ölseydi, tavrımız ne olacaktı?

Sayılar bazen ne kadar zalim.


Neşter iki davasında sanıkların yargı sürecini etkilemek için çete oluşturdukları hakkındaki iddiadan ötürü beraat ve görevsizlik kararı veren mahkeme kararını Ankara Cumhuriyet Savcısı temyiz etti. Gerek bu haber, gerek savcının temyiz gerekçesi basında fazla yankı uyandırmadı.

Bu dava, bir hakimin bir başka hakimi suçlamasıyla dikkat çeken bir özelliğe sahipti. Beraat kararını duyunca, Ecevit'in tabiriyle pek içime sindirememiştim; bakalım temyiz merciinin vereceği karar basınımızda ne kadar ve nasıl yer bulacak?


YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, YÖK Genel Kurulu'nun kararlarını açıklarken, Erzurum'daki hadise üzerine enteresan bir dipnot koymak lüzumu hissetti; meğer Atatürk Üniversitesi Rektörü, "olay esnasında ben yukardaydım; kapıda olsaydım engellerdim" demiş. Rektörlerin görevleri arasında kapıda beklemek gibi bir ayrıntı yok. Kapıda o işle görevli kişiler bekler ve rektörlüğün talimatlarını ve yönetmelikleri uygularlar. Bu, eğer bir mazeret diye söylendi ise geçerli ve tutarlı bir gerekçe teşkil etmez. Hukuk nosyonu, kuralların kişilere göre farklı uygulamalara sahne olması gibi bir durumu anlaşılır kılmaz.


Ortaöğretimin bütün bakımından ele alındığında YÖK Başkanı'nın izah ettiği katsayı gerekçesi bana makul göründü; düz liselerle meslek liseleri arasındaki oran tersliği bir vakıa. Meslek liselerine yönelen gençlere, inandırıcı bir gelecek ve mesleki kariyer vaat edilirse, bu çarpıklık ortadan kalkabilir. Ne var ki Prof. Teziç'in, "üniversiteye giriş şartlarını ancak biz tayin ederiz" derken, "kanun koyucu bile bu özerkliği ihlal edemez" mealinde anlaşılan sözleri antipatikti.


Başbakan R. Tayyip Erdoğan'ın önceki gün Nizip'te halka hitaben YÖK'ü hedef alan şikayetlerde bulunmasını yadırgadım; hele ortaöğretim katsayısı meselesini "zalimlik" diye nitelemesi daha şaşırtıcıydı. Yürütme "şekva" makamı değildir; devletin kurumları arasındaki görüş farklarını ahaliye aksettirmesini de doğru bulmuyorum. Bu tip şikayetlenmeler, ancak "erken seçim sath-ı mailinde" tabii karşılanabilir, gerginliği topluma aksettirmek yerine kurumlararası sempatik ilişkilerle aşmak daha doğru.


MOSTAR Dergisi kendisini "medeniyet, kültür ve aktüalite" dergisi olarak tarif ediyor; bu üç kelime çok tüketildiği için bir mana ifade etmiyor gibi görünebilir ama pek çok derdimizin devası, işte bu üç kavramı doğru yorumlamaya ve üretmeye bağlı bence. 4. sayısını idrak eden Mostar dergisinde bu gayretin ilmeklerini dokuyan takdire layık bir muhteva ile karşılaştım. <www.mostar.com> adresinden daha fazla bilgi edinebilirsiniz.